Türkiye Batı'dan Doğu'ya savruldu

Emekli Büyükelçi Nacı Koru, Taha Akyol'un sorularını cevapladı."Demokrasi ve hukuk devleti uygulamalarındaki sicilimiz Batı'nın benimsediği temel değerlere ve ilkelere açıkça ters düşüyor. Batı'nın, otoriter Doğu'dan farkı işte burada yatıyor. Doğu, menfaati gerektirdiği ve tehdit oluşturmadığı sürece ilkesiz ilişkiden kaçınmaz. Zira inandığı yegâne düsturu, otoriter rejiminin varoluşsal güvenlik kaygılarıdır.""Türkiye'ye bugüne dek yaşamadığı ölçüde bir yalnızlığı getirdi. Batı'dan yatırımı bir yana bırakın, turist bile alamıyoruz. Unutmayalım, AB Türkiye'yi ciddi ölçekte yaptırım uygulamakla uyardı. Bu nedenle artık Mavi Vatan'ın adı bile geçmiyor. ABD'nin yaptırımları zaten bir yıldır uygulanıyor""Rusya ve Çin'le ilişkilerimiz bu ülkelerin temsil ettiği otoriter, içine kapalı, dışlayıcı ve korumacı değerleri sahiplenmeyi, benimsemeyi gerektirmiyor. Batı'yla ilişkilerimiz, aslî ve belirleyicidir; ilkeseldir. Rusya ve Çin'le ilişkilerimiz ise ortak çıkarlara ve saygıya dayalı bir zeminde gelişmelidir."Cumhurbaşkanı Erdoğan, AİHM'i ve Avrupa Konseyi'nin 'ihlal süreci' kararını tanımadığını söyledi. Bu süreç nedir, ne sürede nereye kadar gidebilirSayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan siyasi açıklama bir tutumu ortaya koyuyor. Fakat, mesele öncelikle hukukidir. Türkiye, Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesidir. Konsey, demokratik değerler ve ilkeler üzerine kurulmuştur. Konsey'in kurucu üyesi olan bir ülke ilk kez böylesi bir durumla karşılaşıyor. İsmimizi an itibarıyla Avrupa Konseyi'nin tarihine yazdırmayı başardık.Konsey üyeliğinin askıya alınması hemen olacak bir şey değil, aylar sürecek görüşme ve değerlendirme süreci yaşanıyor. Fakat, bu durumla karşılaşmak Türkiye'ye önemli itibar ve zemin kaybettirir. Demokrasi ve insan hakları alanında konuşamaz hale gelirsiniz.Taraf olunan ikili ve çok taraflı anlaşmalar anayasa maddesi hükmündedir, ulusal yasaların üzerinde bağlayıcılıkları vardır. Avrupa Konseyi kararlarına uymak mecburiyetindeyiz. Bu, tartışmaya açık bir konu değil. Siyasi açıklamalar, hukuki gerekçeler, hasmane tutum beyanları bu gerçeği değiştirmiyor.Son tahlilde, Avrupa Konseyi üyeliğinden tek yanlı çekilmek için egemenlik hakkımızı da kullanabiliriz tabiatıyla. Bununla birlikte böylesi bir tasarrufun sonuçlarının ülkemiz için ağır olacağını bilmeliyiz.BATI-DOĞU FARKIBatı ile ilişkilerimizde iyileşme mi, daha da bozulma mı görüyorsunuzBatı'yla ilişkilerimiz maalesef giderek bozuluyor. ABD ve AB'yle ilişkilerimizin geldiği aşamayı herkes biliyor, görüyor. Bir başarı hikayesinin uzağına savrulduk. Dış politikamızın Batı'yla ilişkiler boyutu tıkandı, ilerleyemiyor. İlişkilerimizi günlük ilişkiler boyutunda alver münasebetine indirgedik. Demokrasi ve hukuk devleti uygulamalarındaki sicilimiz, temel hak ve özgürlüklerdeki kısıtlayıcı tercihlerimiz, siyasi alanı daraltıcı girişimlerimiz Batı'nın benimsediği temel değerlere ve ilkelere açıkça ters düşüyor. Özgürlükçü Batı'nın, otoriter Doğu'dan farkı işte burada yatıyor. Doğu, menfaati gerektirdiği ve tehdit oluşturmadığı sürece ilkesiz ilişkiden kaçınmaz. Zira inandığı yegâne düsturu, otoriter rejiminin varoluşsal güvenlik kaygılarıdır. Batı'da durum farklıdır. Batı'yla ilişkilerimiz bozulurken, Doğu'yla ilişkilerimizin güçlenmesi bir başarısızlığa işaret ediyor. Bu tespiti dürüstçe yapmalıyız.Bu durum, Türkiye'ye bugüne dek yaşamadığı ölçüde bir yalnızlığı getirdi. Batı'dan yatırımı bir yana bırakın, turist bile alamıyoruz. Unutmayalım, AB Türkiye'yi ciddi ölçekte yaptırım uygulamakla uyardı. Bu nedenle artık Mavi Vatan'ın adı bile geçmiyor. ABD'nin yaptırımları zaten bir yıldır uygulanıyor. Gereksiz hayalciliğe kapılmayalım: Bu aşamanın daha gerisine de düşebilir, yalnızlaşabiliriz. Batı'nın bunu istediğini sanmıyorum, çünkü Türkiye hala değerli bir ortak ve müttefik. Fakat ilişkilerimizde tahammül sınırını zorlarsak, istemediğimiz izolasyon şartlarını kendi elimizle yaratabiliriz.Batı'nın Türkiye'yle ilişkilerini bekle-gör yaklaşımına bağladığını, aktif bir tutum izlemediğini, bizi izlemeyi tercih ettiğini düşünüyorum. Türkiye'nin Batı'yla ilişkilerde vardığı yol kavşağında önünde duran bir seçenek, dostluk ve işbirliği. Diğer seçenekse, rekabet ve husumet patikası. Sonuçta, tercih bize bağlı olacak.BOZULAN PSİKOLOJİTürkiye 2010'larda Batı ile en sıcak ilişkilere sahip ülkeydi, niye ve nasıl uzaklaştıTürkiye, 2010'lu yılların başına kadar Batı nazarında örnek gösterilen bir ülkeydi. Siyaseten ve hukuken geri plana atılmış sorunları çözme, ekonomisini geliştirme, yapısal reformlar yapma, hak ve özgürlükler alanını genişletme, komşularıyla ilişkilerini düzeltme iradesini ortaya koyuyordu. AB'ne tam üyelik müzakerelerini başlatmış, yabancı yatırımın aktığı, kişi başına düşen gelirini 13 bin dolara yaklaştırmış, önüne büyük hedefler ve vizyon koyabilen bir ülke haline gelmişti. Bu iradeyi sergileyebilen benzer durumda çok ülke yoktur.Son on yılda, yukarıda sıraladıklarımın tamamını aksi yönde, geriye sararak yaptık. Demokrasi, hak ve özgürlükler, hukuk ve adalet, ekonomi ve diğer alanlarda ulaştığımız aşamanın çok gerisine düştük. Her yıl hazırlanan küresel ölçekteki sıralamalar ismini duymadığımız ada devletlerinin bile gerisinden geldiğimizi ortaya koyuyor.Hesap verebilir şeffaflıktan uzaklaştık. Liyakatin yerini sadakat aldı. Bu hal Türkiye'yi sadece Batı'dan değil, daha vahimi geniş ölçekli küresel çok taraflılıktan, bütünleşmeden ve ortaklıklardan uzaklaştırdı. Bir de garip bir sosyolojik durum oluştu: Türk halkının yarısı Batı'ya şüpheyle yaklaşıyor, fakat sorulduğunda büyük çoğunluk yaşamak için Batı'yı seçeceğini söylüyor. Bu durum toplumsal psikolojinin bozulduğuna işaret ediyor.Bunlar bizim tercihlerimizle oldu; şimdi neticeleriyle yaşıyoruz. Nedenlere ilişkin çok sayıda varsayım konuşulabilir, fakat sonuç değişmiyor. O halde, başkalarıyla hesaplaşmadan önce kendimizi sorgulamalıyız.S-400'LER BİZE KAYBETTİRDİS-400'ler ne kazandırdı, ne kaybettirdiS-400 sistemini satın almakla ben şahsen kazanımımızın olmadığını düşünüyorum. Türkiye'ye yönelebilecek bir havafüze saldırısı ihtimalini NATO'nun güvenlik şemsiyesi zaten caydırıyor. NATO, bu caydırıcılığı sağlıyor. Türkiye'deki NATO tesisleri bu amaçla kuruldu.S-400 alımının ne kaybettirdiği gayet açık: ABD ve diğer NATO müttefikleriyle ilişkilerimizde derin bir güven bunalımı yarattık. Şüphecilik, güvensizlik ve aidiyet sorunları yaşıyoruz. Müttefiklerimizden askeri malzeme, teçhizat ve silah alımlarında sorunlarla karşılaşıyoruz. ABD'nin CAATSA yaptırımları bu nedenle uygulanıyor. Dünyanın en gelişmiş 5. kuşak F-35 uçaklarını yine aynı sebeple alamıyoruz. F-16 uçaklarımızı bile yenileyemiyoruz. NATO tarafından Yunanistan'a yapılan askeri yatırımlar bile Türkiye'nin yarattığı güvensizlikle bağlantılı. Bu tablonun yarattığı ciddi güvenlik risklerinin farkına varmalıyız.NATO ittifakı içindeyseniz, NATO standartlarıyla hareket eder, tercihlerinizi buna göre uyarlarsınız. Türkiye, S-400 satın alan tek NATO ülkesi. Başkalarında kusur aramayalım: Bu yanlış tercihi bilerek yaptık, şimdi beklenen sonuçlarıyla yaşıyoruz.RUSYA VE ÇİNRusya ve Çin'le ilişkiler geliştirmek, Batı ile ilişkilere alternatif olabilir miTürkiye, Batılı bir ülkedir. Batı'nın temsil ettiği değerler, demokratik, hak ve özgürlüklerin korunmasına dayalı, çağdaş ve evrensel hukuk değerlerini titizlikle koruyan, kanun devleti değil, hukuk devleti olmayı önceleyen; liberal, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı siyasi, toplumsal ve ekonomik sistemine dayanır. Bu sistem, gelişime, ilerlemeye ve bütünleşmeye açıktır. Bu değerleri korumalı, sahip çıkmalıyız.Bu anlayışla bakıldığında, Rusya ve Çin'le geliştirdiğimiz ilişkilerin Batı'ya alternatif değil, dış politikamızdaki ilkelerimizi tamamlayıcı nitelikte olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Rusya ve Çin'le ilişkilerimiz bu ülkelerin temsil ettiği otoriter, içine kapalı, dışlayıcı ve korumacı değerleri sahiplenmeyi, benimsemeyi gerektirmiyor. Batı'yla ilişkilerimiz, aslî ve belirleyicidir; ilkeseldir. Rusya ve Çin'le ilişkilerimiz ise ortak çıkarlara ve saygıya dayalı bir zeminde gelişmelidir. Burada mesele, ilkesel bir aidiyettir. Türkiye, Batılı bir ülke olma tercihini üç yüzyıl önce yapmıştır. Bu tercih rastlantısal değildir, bilinçli bir tutumu yansıtır.UKRAYNA'DA ROLÜMÜZUkrayna krizinde Türkiye arabuluculuk yapmak gibi bir prestiji, bir başarıyı sergileyebilir miSanmıyorum. Ukrayna krizi, Rusya ile Batı Bloku arasındaki daha geniş hesaplaşmanın önemli bir parçası haline geldi. Bugün Rusya NATO'nun tehlikeli şekilde yakınına sokulduğunu düşünüyor; Avrupa güvenliğinin temel parametrelerinin yeniden tanımlanmasını istiyor. Bunun yolunun öncelikle Ukrayna'nın tarafsızlaştırılmasından geçtiğine inanıyor. Başka talepleri de var. Bunlar, Batı'nın kabul edebileceği şeyler değil. Yapısal ve büyük ölçekli bir meseleden bahsediyoruz.Çözüm, Batı ve Doğu arasında, son kertede ABD ile Rusya'nın masaya oturarak konuşmalarıyla bulunacak. AB'nin de bu konuda belirleyici etkisi yok, zira AB askeri bakımdan tutarsız, bölünmüş ve zayıf bir yapıya sahip.Türkiye'nin ferdi sonuç getirmekten uzak bir çıkış aramak yerine, geniş ölçekli bir düzenlemenin etkili üyesi olması, barış ve istikrara katkıda bulunmaya çalışması daha akılcı ve gerçekçi görünüyor.İSRAİL'LE İYİ İLİŞKİLERTürkiye'nin İsrail'le ilişkileri iyileştirme politikasını nasıl buluyorsunuzOlumlu karşılıyorum. Türkiye, çok az sayıda ülkenin sahip olduğu müstesna bir konuma sahip. Bu konum, komşularıyla ve bölgesindeki tüm ülkelerle dostane ilişkiler geliştirmeyi gerektiriyor. İsrail, bu bakımdan istisna değil.Türkiye'nin tarihsel olarak Musevilerle ve İsrail'le dostluk ilişkileri var. İsrail'in Filistin halkına yönelik onaylamadığımız politikaları var. Fakat bu politikalar İsrail'le düşmanlık ilişkilerini mazur göstermez. Dostluk