Siyaset zihnimizi boğuyor. Önce kendilerinin, ardından yandaşlarının, sonra da bütün toplumun zihnini boğuyor.
Türkiye bir tarım faciası yaşıyor… Kuraklık barajları kurutuyor.
Siyasetin derdi güç kavgasıdır… Zihnimizi işgal edince en hayati sorunlarımızı gündeme alamıyoruz, bağımsız düşünüp tartışamıyoruz.
Özellikle büyük şehirlerde su kesintileri başlarsa, göreceksiniz siyaset o zaman konuyu ele alacak, rakibini kötülemek için…
ZİHNİMİZDEKİ ENGELLER
Okur yorumlarına bakıyorum, hemen her konuyu siyasallaştırma eğilimi var. Üniversite sorununu yahut teknoloji meselesini ya da Türkiye'nin bir Güney Kore performansını gösteremediğini yazıyorsunuz, okurların bir kısmı hemen Tek Parti dönemi kavgasına dalıyor. Tarih zihniyetiyle olsa çok iyi diyeceğim, günün siyasi kavgası için tarih 'istismar' ediliyor.
Japonlar, Koreliler harf devrimi mi yaptı..
Onların hiçbiri harf devrimi yapmadı da biz harf devrimi yapmadan önce Japonya'nın performansını mı gösteriyorduk
Sebepler daha derinlerde olamaz mı Bunlardan biri merhum Şerif Mardin Hocamızın deyişiyle "zihnimizdeki felsefi engeller" mesela
Bir grup okuyucu için AK Parti'nin 22 yıllık iktidarının tamamı başarısızdı. Öbürüne göre tamamı başarılıdır ama dış güçler ve yerli hainler sorun çıkarıyordu…
Oysa rakamlarda açıkça gözüken yükseliş ve düşüşler var… Onları "analiz" ezmek gerekmez mi
SİYASİ HIRS
Siyasetin zihnimizi tümüyle istila ederek bizi analitik düşünmekten nasıl uzaklaştırdığı inkâr edilebilir mi
Siyasetin tabiatında öyle bir güç hırsı vardır ki, denetimi ve denge ile, hukukun üstünlüğü ile, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı, çok sesle medya ile frenlenmezse süratle tahakküme kayar.
İşte, otoriter rejimlerde kültürün, sanatın, estetiğin, insani değerlerin gelişmemesinin sebebi budur.
Sağcısı solcusu fark etmediği gibi istisnası da yoktur.
Hür düşünceli Marksistler de Sovyet rejiminin Marksist düşünceyi boğduğunu yazarlar. Marksist Ernest Mandel, "nasıl Orta Çağ'da felsefe teolojinin hizmetine girdiyse burada da teori günlük politikanın hizmetine girmiştir" diye yazmıştı. (Marksist Ekonomi El Kitabı, I, s. 16)
Aklımızı günlük politikanın hizmetine vermek! Aklın değerini bilenler için akla bundan büyük ihanet olabilir mi
BİR DAMLA SU
Neredeyse her sene bu aylarda bir kaç defa su kıtlığını yazarım. Churchille'in, kömürden petrole geçiş dönemindeki "Bir damla kan, bir damla petrol" sözünü "bir damla su" diye çeviririm.
Uzmanların özellikle Orta Doğu hakkında öngörü-uyarı olarak yazdıkları "Su savaşları" konulu yazıları kaçırmamaya çalışırım.
Her sabah saat 10'u geçinde mutlaka İSK'nin "Baraj doluluk oranları" grafiğine bakarım, rakamları incelerim. Maalesef bu sene, hatırlayabileceğimiz bütün geçmiş yıllardan daha kötü.
En kötü yıl olan 2020'nin bugününde İstanbul barajlarında 188 milyon metreküp su varmış, şimdi 155 milyon metreküp!
Gazetelerde her gün kuruyan göller, suyu çekilen barajlar, kuraklıktan kavrulmuş tarlalara dair haberler çıkıyor.

9