Otoriterleşme ve CHP
İktidar 2002 yılında tamamen liberal bir parti programıyla, tamamen liberal bir söylemle yola çıktı. "Milli Görüş gömleğini çıkardım" sözü bunun ifadesiydi.
Tamamen AB standartlarına uygun bir Ceza Kanunu 2004'te yasalaştı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yerli kanunlardan üstün olduğu hükmü, 2004 yılında Anayasa'nın 90. Maddesine konuldu.
Parti programında "kuvvetler ayrılığı, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı, evrensel ölçülerde hak ve özgürlükler, ekonomik liberalleşme, reel faiz, özerk üniversite" gibi kavramlar vurgulanıyordu.
Bu politikalar ülkenin "hukuk güvenliği"ni güçlendirmişti. Kemal Derviş reformlarının hazırladığı sağlam ekonomik-kurumsal yapı da vardı. Türkiye ilk on yılda hem siyasi itibarda hem ekonomik gelişmede büyük başarılar kaydetti.
2023 yılında 25 bin dolar fert başına gelir tasavvur edebilen bir Türkiye idi.
Bu reformları ben de destekledim.
DEMOKRASİDEN OTORİTERLİĞE2011 seçimlerindeki büyük başarı ve Arap baharının uyandırdığı duygularla büyük bir özgüven kazanan Erdoğan'ın otoriterleşmesi o zaman başladı. Benim de muhalefetim o dönemde başladı.
Uzun bir liste çıkarmak yerine, parti programı kuvvetler ayrılığını esas aldığı halde Erdoğan'ın "kuvvetler ayrılığı ayak bağıdır" sözü otoriterleşmenin özeti olarak kafidir.
Parti programında AİHM kararlarına göre düzenleme yapılacağı yazılı olduğu halde, Erdoğan'ın "AİHM kararları bizi bağlamaz" sözü de diğer bir özetidir.
2014'ten itibaren son Dezenformasyon Yasası'na kadar Ceza Kanunda yapılan değişiklikler de otoriterleşme yönündedir.
Otoriterleşme baştan planlanmamıştı. Öyle bir düşünce sosyal bilimlere aykırı bir komplo teorisi olur. Atatürkçü kesimin "zorla başımızı örtecekler, Türkiye İran olacak" falan gibi, hayatın gerçeğinden değil, laikliğin ideolojik tanımından gelen boş korkulardı.
Otoriterleşme, bir plana göre değil, Erdoğan tipi bütün liderlerde görülen "yetkigüç azamileştirme" duygusuyla ve olaylara göre seyrediyor. Bu yüzden de öngörülebilir değil
Demokrasi, başlangıçta "vesayet"i ve askerlerin "balans ayarı"nı ortadan kaldırıyor, siyasetin gücünü artırıyordu 2011'den sonra ise siyaset sahasında "Reis"in gücünün artması süreci başladı.
CB sistemi, özellikle yargıda Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini azamileştirdi.
HEDEF ANA MUHALEFETŞimdi hedef ana muhalefeti "silkelemek." CHP değil ana rakip sağ bir parti olsaydı yine bu baskılar yapılacaktı. Meral Akşener'in merkez sağı toparlayabileceğinin sanıldığı dönemde, Erdoğan "dokunulmazlığın da yok" diyerek göz dağı veriyor, olaylar hakkında da "daha bunlar iyi günler" diyordu!
Belediyeler hakkında yolsuzluk soruşturması yapılacaksa niye sadece CHP'li belediyeler hakkında! AK Parti dönemine ait dosyalara savcılar bakmıyor. Bakamazlar da!
28 Şubat'ta Refah'lı belediyelere böyle baskı olmamıştı.