Feti Yıldız ne diyor

MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, epey bir zamandır hukuka dair açıklamalarıyla gündemde… Kullandığı hukuki terminoloji, hukukun bilim ve felsefe yönüne vakıf bir hukukçu olduğunu gösteriyor.
Dünkü açıklamasında, Selahattin Demirtaş hakkında AİHM'nin verdiği "hak ihlali" kararını yerine getirmenin tek yolunun onu tahliye etmek olduğunu söyledi:

"Hak ihlali tutuklama sebebiyle oluşmuş ise, ancak tutuklu kişi tahliye edilerek ihlale son verilebilir. Bu durumda başka bir seçenek yoktur."

Evet, bazı ihlaller tazminatla giderilebilir… Yargılamanın yenilenmesiyle giderilebilir. Hatta bazan uzlaşmayla giderilebilir. Fakat konu tutuklama ise bunu gidermenin tek yolu, kişiyi tahliye etmektir.

Bu, insan hakları ve özgürlük kavramlarının çağımızda yüksek insani ve felsefi değerler haline gelmiş olmasının bir sonucudur.

KİMDEN YANA

AİHM veya AYM kararının bizi bağlamadığını söylemek veya 'parasını verip' ihlale devam etmek; özgürlüğün ve insan haklarının yüksek değerini küçümsemektir. Ülkelere "hukuki güven" kazandırmaz, iktisadi kalkınmayı da olumsuz etkiler.

Hukuk ve iktisat tarihleri okumamış olsak bile bu gerçeği yaşayarak idrak etmiş olmamız lazımdır.
Hukuki bir soruna, bir mahkeme kararına "bizden" veya "onlardan" yana mı saplantısıyla bakıyorsak… Hukuk ve adaleti daha baştan âdi bir siyasi-ideolojik alet haline getirmiş oluruz.

AİHM ve AYM kararlarının bağlayıcılığı ve hak ihlalini gidermenin tek yolu, sadece Demirtaş için değil, Tayfun Kahraman ve Can Atalay için ve tüm emsali için de "tahliye"dir. MHP yönetimine bunu da hatırlatmak lazım.

"Hak" kavramı söz konusu olduğunda, bakış açımız kanunlarla, anayasalarla, içtihatlarla, hukuk felsefesiyle teşekkül etmiş evrensel hukuk olmalıdır.

Dünya tarihi de bizim tarihimiz de siyasetin hukuku ezmesinin hazin örnekleriyle doludur. Bizdeki siyasi kavgaların çok haşin ve ateşli olmasının bir sebebi "hukukun hakemliği" kültürünün gelişmemiş olmasıdır.

Artık yeterli değil mi

ÂDİL YARGILANMA

Güzel bir atasözü var: "Geciken adalet, adalet değildir."

Bu hikmetli söz, faşizmin ve komünizmin kanlı pençeleri altındaki acı tecrübelerle daha da geliştirildi.

1950 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. Maddesinde "Âdil yargılanma hakkı" olarak yer aldı: Tarafsız, bağımsız bir mahkemede, tabii hakim önünde, hakkaniyetle ve makul sürede yargılanmak…

Biz hukuk fakültesindeyken adalet prensiplerini okumuştuk elbette ama "âdil yargılanma hakkı" bugünkü kadar ön planda bir kavram değildi.

Demirtaş'ın tahliyesinin gecikmesi sebebiyle olsa gerek, Feti Yıldız, AİHM (ve tabii ki AYM) kararlarını uygulamada "makul süre"nin ötesinde "gecikme"nin "keyfî" davranış olacağını söylüyor, uyarıyor: