'Allah'ın gölgesi'

İslam toplumlarında bilim ve hukuk neden çağın gerisindedir

Hakkında ciltler yazılmış bu muazzam sorunu anlamada "zıllullah fil arz" kavramı anahtar değerindedir; yani "Allah'ın yeryüzündeki gölgesi" diye hükümdarın, siyasi otoritenin ululaştırılması…

Bu konuda Mustafa Çağırıcı hocamız Karar'da bir yazı yayınladı. Gazze'deki soykırım faciasına karşı Müslüman toplumların sessizliğine karşı Batı'daki seküler insan hakları savunucularının verdiği büyük sivil mücadeleyi hatırlatıyor. Doğru bir tespitle, sebebin itaat kültürü olduğunu yazıyordu.

Çağrıcı Hocamız, "Sultan Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir" şeklindeki hadis rivayetinin, Peygamberimizden 235 yıl sonra hadis diye kitaplara yazıldığını, 500 yüz yıl sonra, bin yıl sonda da tekrarlanıp durduğunu gösteren örnekler veriyor, bunun "dinî" değil, "tarihî" olduğunu gösteriyordu.

KADİM İTAAT KÜLTÜRÜ

Eski Mısır'da firavun olsun, İran'da Kisra olsun, Bizans'ta İmparator (sezoropapizm) olsun, siyasi otoriteyi tanrısallıkla ululaştırmak kadim bir kültürdür.

İlk Halifeler, sadece "emîr'ül müminin" idiler. Emevilerden başlayarak "halifetullah" oldular, "kaim bi emrillah" oldular, "zıllullah fil arz" oldular. Fethettikleri eski imparatorluklardaki bu ululaştırma hoşlarına gitti, otoritelerini "mutlak"laştırdı…

Bu yüzden fıkıhta "kamu hukuku" gelişmedi. Nitekim, "hür" kavramı fıkıhta sadece köle statüsünde olmamak anlamındadır. İmam-ı Âzam, halife Mansur'un verdiği görevi kabul etmeyerek itaat etmediği için zindanda işkence altındayken, fıkha göre "hür"dü.

Bütün İslam tarihinde "hürriyet" kavramını modern "özgürlük" anlamında tanımlayarak mücadelesini veren ilk öncü, büyük düşünür ve şair Namık Kemal'dir.

Fakat "zıllullah" kavramı dini hüküm sanılması ona büyük kuvvet verdi. 20. Yüzyılın başında, Milli Mücadele liderleri hakkında İstanbul'un idam fermanını, Ali Kemal "irade-i zıllullahi" diyerek alkışlamıştı! (Peyam-ı Sabah, 11 Nisan 1920)

"İradei zıllullahi" deyince, karşı çıkmak, hatta farklı düşünmek kolay mıdır! Bunu ancak Kuvay-ı Millıye başarabilmişti.

MUTLAKIYET'TEN HÜRRİYET'E

Bu meseleyi din olarak İslam'a bağlamak yanlıştır. Tarihte istibdat kültürünün dine bulaştırılması onun din sanılmasına da yol açtı. Oysa Doğu dünyasında da Avrupa'da feodal veya aşiret yahut taht kavgalarında oluk oluk kan akmasındansa, "zalim de olsa hükümdara itaat" ile düzen sağlanması herkese cazip geldi. Otorite kutsandı.

Bu, Katolik kilisesinin de temel doktrinlerinden biriydi.

Küçük otoritelerin kanlı kavgalarına son veren, otoritenin merkezileşmesi böyle gelişti. Ünlü tarihçi Umberto Eco Avrupa'daki gelişmeyi şöyle anlatır: