Yaşasın şeriat

B.

Uğur Mumcu'nun cenazesinde duymuştuk evvela o menhus sadayı, akabinde sloganlaştırdılar da, dilden dile dolanır oldu. "Kahrolsun şeriat!" diye bağıranların, maksadını aşan bir söz ettiklerinin farkında olup olmadıklarını bilemeyiz; lakin, hakaretleri hem dine hem de dinin mübelliğine yönelikti.

Efendimiz aleyhissealatu vesselamın pek çok evsafından birisi de "Sahib-i Şeriat"tır. O'nun şeriatına Şeriat-ı Garra-i Muhammediyye denir ki, İslamiyet bundan başka bir şey değildir. Ki biz Sahib-i Şeriat (S.A.V) efendimizin diğerlerinin yarın kalan işini tamamlamak üzere gelen bir son peygamber olduğuna inanmadığımız; aksine ondan mukaddem cümle enbiyanın (aleyhimüsselam) vazifesinin, Şeriat-ı Garra-i Muhammediyye'ye dahil, lakin o kemalde olmayan bir dini anlatmak olduğuna inanırız.

Hulasa, şeriat, O'nun alemlere rahmetliğinin bir remzidir.

Bu bahsi uzatıp haddimi aşmayayım. İlmiyeli değilim, velakin ümmet-i Muhammed'denim ve ilmihalimi bilmek üzerime farz. Buraya kadar doğru gittikse burada susalım, zira buradan sonraya ehliyet sorarlar.

Sevgili İsmail Halis ile her Salı saat 11.00'de yaptığımız "Üç Nokta" programında da söyledim, burada yazarak kayda matbu olarak geçmesini de isterim: şurası bence gayet açıktır ki, Şeriata hakaret blasfeminin ta kendisidir, bizzat dine düşmanlıktır, öyle laik hukuk sistemini falan savunmak da değildir.