Usulden ve esastan hukuk

B.

Murat Ongun'un ses kaydı basına düştükten sonra ister istemez herkeste bir şüphe oluşmuştu. Bir bankanın eski bir yetkilisi ile yaptığı bir sohbetti bu ve İstanbul halkının verilerini seçim çalışması adı altında yurt dışında bir şirkete vermekten bahsediyordu ses kaydında. Birkaç aydır İstanbul kartımı telefonumdan yükleyemiyorum; zira yeni gelen güncelleme sebebiyle benden bir takım izinler istiyor ve ben bu izinleri malum şu pes sebebiyle vermiyorum. Vapur iskelesindeki yükleme merkezine yürümek ve İstanbul kartıma burada bulunan otomat yüklemek durumundayım. İşte bu septik ruh hali sebebiyle ben dahil pek çok kimse benzer kaygılarla doldu ve en temel gereksinimimiz olan ulaşım kartı kullanımını konforsuz bir hale getirdi. Bu kaydı dinledikten sonra hepimiz bir şekilde bu meselenin nasıl olup da gündemi hak ettiği oranda meşgul etmediğini tartıştık, rızamız dışında bilgilerimizin paylaşılması gibi bir fecaatin nasıl olup da yapanların yanına kar kaldığını konuştuk. Şimdi İmamoğlu ve çevresindekilere yönelik yeni bir başlık çıktı karşımıza ve casusluk suçlamasıyla yeni bir fasıl başladı. Yine alışılagelmiş şımarıklıklarıyla savcılığa yönelik "birinden tutturamadı bir diğerinden tutturur belki diye uğraşıyor" gibi saçma sapan tezyiflerde bulunanların ise konunun esasına yönelik hiçbir açıklamasına şahit olamadık. Aslında bildiğiniz üzre sürecin ilk başından beri hiçbir safahatine yönelik esastan bir itiraz, esastan bir izah, esastan bir tartışma ile karşılaşmadık. Sürekli politik argümanlar yahut en olmadı usul ile ilgili birtakım çıkışlar gördük. Bir de Manavgat hadisesinde olduğu gibi asla arkası gelmeyen iddialar çıktı karşımıza: 32 saatlik video kaydı Özgür Özel'in elindeydi... keşke 32 saniyelik bir kısmını yayınlayabilseydi de 32 saniyeyi yayınlayan 32 dakikayı da yayınlar diyerek bir ihtimal verseydik. Nihayetinde vardığımız nokta, bizlere herhangi bir açıklamanın yapılmadığı aksine iddiaların hepsinin bir şekilde muhataplarınınca yokmuş muamelesiyle karşılaştığı bir nokta. Tam da esasa yönelik hiçbir şey duymadığımız sürekli usul ile alakalı itirazlar dinlediğimiz şu günlerde CHP'nin o meşhur kurultay davası da ilginç bir neticeye bağlandı. Mevcut havadan etkilenmiş olacak, mahkeme de esas hakkında hiçbir şey söylemeyip usulden davayı akamete uğrattı. Şahsen beni alakadar eden bir şey yok; CHP Kurultayında yaşananların ne muhatabıyım ne de mağduru. Velakin kurultay süreci hakkında yenilir yutulur cinsten olmayan itiraflar ve iddialar ortadayken yine esas hakkında bir şey duymamış olmamız ve yine usulden davanın nihayete bağlanmış olması o meşhur hukuk terimini hepimiz açısından anlamsız kılıyor: usul esasa tekaddüm eder! Peki, usul esasa tekaddüm eder de esasa müteallik şeyleri yok mu kılar Yani bir takım iddiaları usulde karşılaşılan aksaklıklar hiç olmamış mesabesine mi indirir Ve bence daha mühim bir sual şudur: sanki memleket ahalisi kamilen hukukçuymuş gibi sürekli usul ile alakalı mizah da bulunmak ve esasa yönelik hiçbir mütaalada bulunmamak maşeri vicdanını nispette tatmin eder Konuşup tanıştığım hukukçuların renkli dünyasında bu sorulara tatmin eder bir cevap bulamadım. Bilenler aydınlatırsa sevinirim.