Trump: Hegemonyanın Sonu ve IV. Roma
B.
Ülkemiz'de yaşadığımız enerjik ve maceralı hayat; değinmek istediğimiz yahut mutlaka konuşmamız gereken birtakım hususlara sıra gelmeden yepyeni gündemlerin karşımıza çıkmasına ve konuşamamamıza sebebiyet veriyor. Birkaç günlük tehirden sonra ancak Trump'ın başkanlık yemini esnasında yaptığı konuşmanın temel vurgusuna sıra gelebildi.
Savaş sonrası birkaç nesli Hollywood marifetiyle Amerika'nın sınıf başkanı oldu bir dünyanın parçası olmaya ikna eden Siyasal konjonktürün nihayet sonuna gelmiş bulunuyoruz. Amerikan denizaltısıyla Sovyet denizaltısı karşılaştığında ister istemez bizim çocuklar olarak gördüğümüz Amerikan denizaltısı tarafından izlediğimiz filmler anlamını yitiriyor. Dünyaya sunulan "hepimize ait fırsatlar ülkesi" imajının sonuna geldiğimiz Trump tarafından açıkça ilan edildi. Trump tam olarak bu şekilde formüle etmese de Amerika'nın bundan sonra dördüncü Roma olarak konumlanacağını tüm dünyaya ilan etti. Konuşmasının hemen başında "Amerika'nın altın çağı başlıyor" dedikten sonra, Altın Çağ'ın ne anlama geldiğini hemen tavzih etti: "Bugünden itibaren ülkemiz tüm dünyada gelişecek ve yeniden saygı görecektir. Her ulus bizi kıskanacak ve artık kendimizden yararlanılmasına izin vermeyeceğiz. Trump yönetiminin her günü boyunca, çok basit bir şekilde Amerika'yı ilk sıraya koyacağım. Egemenliğimiz geri kazanılacak. Güvenliğimiz geri kazanılacak. Adalet ölçekleri yeniden dengelenecek. En büyük önceliğimiz gururlu, müreffeh ve özgür bir ulus yaratmak olacak. Amerika yakında her zamankinden daha büyük, daha güçlü ve çok daha olağanüstü olacak... Başkomutan olarak ülkemizi tehditlerden ve istilalardan savunmaktan daha yüksek bir sorumluluğum yok ve yapacağım şey tam olarak bu. Bunu daha önce hiç kimsenin görmediği bir seviyede yapacağız... Silahlı kuvvetlerimiz tek görevlerine odaklanmak için serbest bırakılacak: Amerika'nın düşmanlarını yenmek."
Trump'ın konuşmasında yapmış olduğu Martin Luther King ve siyahi-Hispanik seçmen vurgusunu net şekilde ön plana çıkarıldığı yorumlar, konuşmanın asıl vurgusu olan "diğer ulusların kıskanacağı ve saygı duyacağı güçlü ve silahlı Amerika" vurgusunu gölgede bırakmamalı. Trump açıkça, bugüne kadar süregelmiş olan "tüm dünyanın ortak Amerikası" paradigmasının yerine yeni bir Pax Americana'ya terk edeceğini söyledi. Trump'ın, dünya halklarının hegemonyal bağlılık hissettiği değil, aksine çekindiği ve korku dolu bir saygıyla yaklaşacağı bir ülke hedeflediği açık. Bu hedef Özgür dünyanın liderliği hedefini değil, Roma, vasalları ve düşmanlarından oluşan antik dünya tasavvuruna benzer bir dünyanın neticelenceğini bizlere gösteriyor. Vassallar Roma'dan çekinir, O'na karşı büyük saygı duyar, bu hissiyat içinde görevlerini yerine getirir fakat asla Roma'nın bir parçası olarak görülmezlerdi. Sınırlarında sert güvenlik tedbirleri alan Roma dış dünya ile kendisi arasında asimetrik bir geçişkenlik sağlamıştı; Roma her yerdeydi, dışarı dakiler ise asla Roma'da değildi. Trump'ın tasarlamış olduğu yeni düzenin tam olarak buna tekabül ettiği söylemlerinden anlaşılıyor. Artık Soğuk Savaş yıllarında çizilen ve tüm dünyanın kendisine karşı gönülden bağlılık hisleri taşıdığı bir Amerika resmi hedeflenmiyor. Aksine bizlere oldukça uzak ve kendisinden tanrısal bir varlıkmışçasına çekinmemiz gereken bir Amerika resmi yeni paradigmanın esasını teşkil edecek. Bu paradigma, soğuk savaştan arta kalan son yatkınlıkların da ortadan kalkacağı yeni bir paradigma olacak.