Temellük ve tasarruf

B.

Bir süredir Türkiye toplumunun temellük ve tasarruf hakkı üzerine muhayyilesinde oluşturduğu genel resmi görmeye çalışıyorum. Hayatım boyunca ilgilenmediğim ve izlemediğim kadar spor programı izler oldum, taraftar yorumlarına göz atıyorum, o sınırsız sorumsuz ilişkiyi el yordamıyla takip ediyorum. Diğer taraftan toplu taşıma araçlarına bakıyorum, kafe-restoranları gözlemliyorum, park ve bahçeleri tarassut ediyorum. Mütemadiyen aynı şeyle karşılaşıyorum ve öyle zannediyorum ki sizler de benzer şeyleri gözlemliyorsunuzdur. İnsanlar ekseriyetle kendilerinin olmayan şeyler üzerinde ilginç bir temellük ve tasarruf yatkınlığı geliştirmiş. Kiralık dairelerde, sürekli değişen semtlerde ne hanesini ne semtini sahiplenerek büyümüş bir nesildir bu yatkınlığı üreten. "Rafa Silva'yı 50 milyondan aşağı satmayız" yorumunu yapan taraftar azıcık aşağıda tuttuğu takıma transfer listesi yazıyor "bunlar mutlaka alınmalı" diyor. Kimin parasıyla, hangi parayla Kime ne "Nasıl olsa ben kendimi buraya hamlettim, benimmiş gibi tasarruf ederim" diyebiliyor. Randevularını ve davetlerini artık evinde değil kafe-restoran tarzı yerlerde tertip edenler, kök salamadıkları bir yer üzerinde tasarruf ediyor. Toplu taşımada, istasyon ve duraklarda bulunan oturaklar başkasıyla paylaşılmayacak kadar onunmuş gibi davranıyor. Malik el Mülk'e itimat kalmadı zaten; işin o kısmını üzülerek bir kenarda tutuyorum. Affetsin Allah. Şimdi bir başka temellükten, bir başka sahibiymiş gibi yapmak yatkınlığından bahsediyoruz. Vehmi olarak dahi kendisine ait olmayan şeylerin sahibiymiş gibi davranan mülksüzlerin, çevrelerindeki hiç kimseyi o şey üzerinde müşterek hak sahibi görmemeleri en bariz örnek. Temellük ve tasarruf üzerinde bu kadar hudutsuz bir zihne sahipken bu kimseler, ister istemez insani ilişkilerde de had ve hudut algısı kayboluyor.

Düşünüyorum ve şu noktaya geliyorum: İlk başından başlamalı, te ilk başından! "İçinden ip geçirip boynuna taktığımız bu silgi senindir. Bu silgi bir başkasının değil senindir. Yanındaki arkadaşının silgisi de yanındaki arkadaşınındır. Fakat siz bunları bir şekilde var etmediniz. Bunlar, kendilerini var eden tarafından size emanet verilmiştir. Vazifeniz silgisi olmayan bir arkadaşınızla ihtiyacı halinde silginizi paylaşmaktır. Arkadaşınızın ihtiyacı bitince size silginizi iade etmelidir. Eğer ikinci bir silgin varsa bunu arkadaşına hediye etmen güzeldir. Ve eğer senin silgin olmasa dahi, arkadaşının silgisini ondan izinsiz almak hakkın yoktur. O tahtada duran kocaman silgi de sınıfın ortak malıdır, hepiniz onu korumak ve temiz tutmakla mükellefsiniz!"... "Eee biz çocuk muyuz, bunları bilmiyor muyuz" demeyin lütfen. Görülen o ki bilmiyoruz. Şimdi ilk baştan, o her şeyi paylaşmayı ve hakkımıza razı gelmeyi öğrenmeye başladığımız günden başlatırsak yeniden zihnimizi belki bir şeyler oturur. Belki de oturmaz kim bilir Fakat genel manzara şu andaki gidişatın hiç de sağlıklı olmadığı ve temelindeki sıkıntının temel ve tasarruf algımızda olduğudur. Sonra bir gün belki birbirimizle helalleşiriz de. Olur mu Olur.