B.
Farkında mısınız ne çok tanımlayanımımız var. Bu ülkede yaşayacaksan şöyle olacaksın, Türk olacaksan böyle yaşayacaksın, bu muhitte yaşayacaksan şöyle davranacaksın... nevzuhur bir ahlak değildir, eskiden de vardı bu zorbalardan, fakat önüne gelenin racon kestiği ayak takımının büyük filozof olduğu böyle bir dönemi hiç hatırlamıyorum ben. Herkesin dilediği gibi konuşabildiği bir ortam olan sosyal medyanın çıkışı pek çokları için önemli bir demokratik gereksinimi karşılamıştı; ölçüsüz medih cümleleriyle demokrasi bayramı ilan eymişlerdi bu mecrayı. Lakin hepimiz iliklerimize kadar hissediyoruz ki bu mecra küçük totaliter heveslerin tatmin edildiği bir baskı merkezine dönüştü. Şurada durup da sosyal medya ettiğinden bahsetmemizin hiçbirimize faydası yok ve bununla alakadar olmamak gibi bir tercihte bulunmak daha akıllıca görünüyor. Fakat mevzumuz sosyal medya değil, sosyal medyanın da kullanıcıları olan ahalinin hayata nasıl yaklaştığıyla alakalı ürkütücü bir his.
Dün Beşiktaş başkanı Serdal Adalı yanına Sergen Yalçın'ı da aldı ve bir toplantı yaptı. İzlerken bir garip oldum doğrusu bu toplantıyı. Koskoca Beşiktaş'ın koskoca başkanı kendisini bir şekilde o sosyal medya ortamında atılacak iftiralara, yapılacak eleştirilere karşı izah etmek durumunda hissediyor. Hiçbir aklı başında insanın kabul etmeyeceği bir vasattır bu. Beşiktaş gibi bir kulübün başkanı çıkar ve Beşiktaşlılığın hudutları ile alakalı ergenlik sivilcesi yüzünde yeni yeni biten yerden bitmelere bir hat çizer. O konumda olan bir kimse hiçbir sorumlulugu olmayan çoluk çocuğun çizdiği hatta ne kadar uygun bir duruşu olduğunu ispata çalışmaz.
Bu şekilde yorucu ve önümüzü kestirmemizi güçleştiren bir vasat meydana geldi memlekette. Bu dönüşüm sürecine en büyük ivmeyi kazandıran, Allah selamet versin Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Gençlerin demokrat dedesi olacağım diye kendilerine rüşvet-i kelam vermeyi marifet saydı selametlik. Oysa hepimiz biliyorduk ki dünyanın her yerinde saçı başı ağarmış piri faniler gençlere bir kanon gösterir ve gençler bu kanon içinde büyür, gelişir ve kendilerinden sonrakilere eğitir. 80'ine merdiven dayamış bir kimsenin sırf oy kaygısıyla gençlere "hadi çocuklar hattımızı siz belirleyin, biz de orada yılmadan yürüyelim" minvalde sözler etmesi, Savonarola'nın Floransası gibi çocukların diktatörlüğüne zemin hazırlayacak bir hesap kitap bilmezliktir sadece. Bu sorumsuzluğun adını demokratlık koymak giderek daha anlamsız şeyler haline gelen demokrasi yorumlarına da, demokrasiye de büyük haksızlıktır. Hemen akabinde bu tutumun komplikasyonları ile uğraşmaya başlarsınız. Daha da demokratikleşiyoruz, özgürleşiyoruz dediğiniz noktada, en büyük cazibesi maksimum hudutsuzluk olan bir mecrada üretilen nevzuhur baskıcılığın muhatabı olursunuz üstelik sadece bu mecrada değil sokakta, iş yerinde, okulda... Tekrar edelim bu bir sosyal medyayı eleştirisi değil, önüne gelenin size hulle biçmeye çalıştığı bu ortamın en büyük motivasyon kaynağına işaret etme çabası. Siyasi sorumsuzluklarıyla Frankensteinvari bir nesil yetiştirenlerden de, bu ortama zemin hazırlayanlardan da, bunu çok matah bir şeymiş gibi pazar pazarlayanlardan da bunun manen hesabını sormak lazım. Hiçbir esnekliği olmayan, hedonizmin adını özgürlük-yaratıcılık vs. gibi şeyler koyan ve insani hassasiyetleri minimum seviyede bir nesille karşı karşıya kaldık. Elbette talihin de payı var fakat insanız ve gözümüz bu işte bir kabahatli yahut kabahatlilerler zümresi arıyor. Ben bu kadar söyleyeceğim, geri kalan kısmı başka bir zeminde tartışırız.

3