Schadenfreude

B.

"Bu tımarhaneye zihnen veda edeceğim" dediğimde taacüp edenlerin bir kısmını hemen her gün farklı anormalliklere karşı bir şeyler söylerken gördüğümde "ben demedim mi diyesim geliyor. "Meydanı bunlara mı bırakalım" diye masumane bir argüman geliştirip bizi de buna ikna etmeye çalışanlara bakıyor ve daha hayırlı işlerle uğraşmalarını temenni ediyorum. Zira bu dostlar daha hayırlı işlerle uğraşmadıkça bizlerin de zihnini tımarhanenin delileriyle meşgul etmekten geri durmuyorlar. Milli uçağımız Kaan'ın motoru Amerika'dan geliyormuş, bunu da yapamamışlar, yihu, yuppi... Kimi ahmak, kimi hain, kimi bilmem ne bela bir sürü ağzı kara "gördünüz mü ne güzel uçak yapamamışız" diye bir köşede zıplaşıyorlar; seninkiler bunlara laf yetiştiriyor, ahmak ahmaklığına devam ediyor, olan vaktimize oluyor, enerjimize oluyor.

Huyumdur böyle bir tartışma çıkınca bir uzmanı arar ve işin aslını sorarım. Günümüz uçak teknolojisi açısından motor ne ifade ediyor anlamaya çalıştım bu sebeple. Blackburn Skua'dan bahseder gibi motordan bahsedenlerin ıskaladığı, yahut domuz gibi bildiği ancak ruhundaki hastalık sebebiyle bilmiyormuş gibi yaptığı hakikat şu: Beşinci nesil uçaklar açısından en belirleyici olan şey motordan ziyade yazılım. Yazılımı yerli yapmadıktan sonra isterseniz bütün aksamını yerli üretin, o uçağı ihtiyaç duyduğunuz da kaldıramıyorsunuz. Motoru geliştirene kadar yerli yazılım üzerinden yerli bir uçak yapmak ise, herhangi bir motor tedariki ile oldukça mümkün. Buna başarısızlık gözüyle bakmak ise hafif tabirle ahmaklık, hakikatte ise hainlik sebebiyledir. Sanki dünyada ürettiği herhangi bir şeyi %100 kendi kaynaklarıyla üreten bir fabrika kalmış gibi ortalığı yangın yerine vermenin iyi niyetli bir tarafı yok zira. Bu arada kervan yolda düzülür o motor kendi teknolojimiz olarak da üretilir. En ufak şüphem yok bunun yapılacağına.

Diyelim ki olanca beceriksizliğimizle hiçbir şey yapmayı başaramadık Kaan da devrim arabası gibi hangarda paslandı. Böyle bir ihtimal neden bu tipleri bu kadar sevindiriyor Bu sevinç çığlıkları, bu başı göğe ermişcesine saçmalamalar Kaan'ı bir turnusol kağıdı yapıyor. Başı göğe erecek olanlar, bu sevinçlerini size bana değil kendilerine de izah edemiyor. Fakat vaziyet bizzat kendi kendisini tefsir ediyor; bir uğur gibi bünyemizde taşıyıp durduğumuz bu yükler yaşam konforumuzu etkiliyor. Bırakınız gülsünler, bırakınız mutlu olsunlar. Günü gelir Kaan, o üzerinden geçmeyeceğine yemin ettikleri Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün üzerinden uçar biz de aşağıdan el sallarız. Bunlar mutlu olacak yeni vesileler bulurlar. "Nevşehir'in kabak çekirdeği aslında prostata hiç de iyi gelmiyormuş" diye hoplayıp zıplayacak mütereddi ruhları böyle saçma tesellilerin zaman zaman dindirdiği azabını hiçbir zaman teskin edemeyecek. Çünkü bunlar huzursuz olmak üzere cihana gelmiş, başkasının mutsuzluğuyla mutlu olan, sentin takımı yenilince havalara uçan, "biz size demedik mi" demekten başka sermayesi olmayan müflislerdir. Almanca çok güzel bir fiil vardır "Schadenfreude"... başkasının zararından mutlu olmak demektir. İşte buradaki ahmaklık kendi olası zararına sevinme halidir, aradan yıllar da geçse bu hali anlayamayacağız. O sebeple sizlere de tavsiye ediyorum, sosyal medya adı verilen bu tımarhaneyi ruhen terk ediniz.