İki mesuliyet ve Yunus Emre
B.
Adım adım yaklaşan bir tehlike bizleri bekliyor. Türkiye yavaş yavaş hedefe girmiş değildir; aksine Türkiye baştan beri hedeftedir. Bu bir devlet sırrı değil. Yıllar yılı terörle, siyaset ve bürokrasinin içine yerleştirilmiş piyonlarla, FETÖ benzeri aparatlarla yorulmuş bir ülkemiz var. Bir şekilde yaklaşan tehdide karşı silkelenip direnmeye çalışıyoruz. Başarırız; daha evvel becermediğimiz şey değil. Filistin ve Rusya arasında bir yerlerde duruyorken çok çeşitli cihetlerde müteyakkız olmalıyız. Bu durum, sadece askeri ve ekonomik bir hazırlığın çok ötesinde bir teyakkuzu zaruri kılıyor.
Birkaç gündür Balkanlar'da ve Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde geziyor, gözlem yapıyorum. Hemen her gittiğim yerde Yunus Emre Enstitülerini gözlemliyorum. Malumunuzdur, yurtdışında herhangi bir Yunus Emre Enstitüsü merkezine çatkapı ziyarette bulunmanız halinde, çayınızı-kahvenizi içer, imkanlar nispetince ağırlanırsınız. Bu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak imtiyazınızdır. Kamu ve kültür diplomasisi anlamında çok önemli bir vazife ifade eden bu kurumun faaliyetlerini ve bu çalışmaların meyvelerini dikkatle gözlemleme imkanım oldu. Üsküp'te, İpek'te, Priştine'de, Prizren'de dilimizin ve kültürümüzün yaygınlaşması için çok önemli faaliyetler yürütüyorlar. Ki zaten bu mübarek şehirlerin ahalisi kültürümüzü belki bizden de iyi biliyor ve hakkıyla yaşıyor. Velakin bu kurumların varlığı Rumeli'ndeki insanımıza ayrı bir güç ve motivasyon kaynağı oluyor.
Bir parça detayını merak edince Yunus Emre Enstitüsü'nün çiçeği burnunda başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Aliy hocamızı aradım. Hocamızla, İstanbul Üniversitesi'nde görev yaptığı dönemden tanışırız. Eşe dosta dahi kefil olmanın binbir endişe manisine takıldığı şu günlerde; ahlakına, irfanına, namusuna ve cesaretine şahitlik ettiğimiz bir kimsedir Abdurrahman Hoca. Bu bakımdan gönül rahatlığıyla kendisinin ifade ettiği şeyleri aktarabiliyorum. Merak ettiğim en önemli husus, içinde bulunduğumuz büyük kavgada Yunus Emre Enstitüsü'nün kamu ve kültür diplomasimize ne gibi katkıları olacağı sorusuydu. Sağ olsun, hatırşinas hocamız içinde bulunduğu yoğunluğa rağmen sorularımı tek tek cevapladı.
En çok merak ettiğim husus, kurumun işleyiş şemasıydı. Abdurrahman Hoca, iki mesuliyetin omuzlarında olduğunun altını çizerek tek tek anlattı. Evvela vakıf statüsünde olan kurumun, bu şuurla idare edilmesine yönelik büyük hassasiyetleri olduğunun; bunun hem dini hem de milli bir gereklilik olduğunun altını çizdi Aliy. Evet, vakıf hukuku hassas mevzudur; yetim hakkıdır.