Helvanın fıstığı
B.
"Helvasını kavuran da çıkmaz" demiştim, maalesef henüz çıkmadı. 'Hem yüzleri dost özleri düşmandan usandım' buyuruyor ya Efe hazretleri, ne haklı buyuruyor. Hiç haklı, mantıklı, gerçekten İmamoğlu'nu savunur gibi bir müdafaa ile karşılaşmadık kaç gündür. Gelin helvayı biz kavuralım, belki bir teselli olur...
Bir yerlerde bir pazar, panayır kurulsa da biz de tezgah açabilsek diyen marjinal örgütlerden, "yaşımız yetmedi, geziyi ıskaladık, bari bunu ıskalamayalım" diyen adrenalin sever gençlerden, ömürleri boyunca bir devrim piyesinde figüran dahi olsa rol oynamayı hayal eden yaşı 70'i geçmiş eski tüfeklerden, serapa CHP'lilerden, Ostrogot - Vizigotlardan oluşan mütevazi büyüklükte, lakin dikkat çekici bir kitle Saraçhane'de üç-dört gün nümayiş yaptı, yapacak.
"Erdoğan ayağına sıktı, Gezî rûhunu yeniden diriltti, meydanlardayız, bu bir halk devriminin ilk kıvılcımıdır" gibi saçma sapan temenni ile karışık analizleri gözümüze sokanlar başta olmak üzere hepimiz göreceğiz ki belki Salı günü son bir defa bir hareketlilik olacak (ki olmayabilir de) sonrasında dikkat çekecek hiçbir şey vuku bulmayacak. Hala ne olduğunu, hangi noktaya geldigimizi, yaşananın gerçek bir devrim olduğunu anlayamıyorlar; bu hadiseyi de saplantı derecesinde zihinlerini meşgul eden Erdoğan nefreti üzerinden okuma kolaycılığına duçar oluyorlar. Divan Otel olmadan, "kesin bilgi yayalım" abileriniz mesai yapmadan -ki onların bedava mesai yapmadıklarını süreç içinde öğrendik-, Avrupa'dan tazyik gelmeden, Amerika mum yakmadan, Soros selam söylemeden Gezi bile Gezi olamaz, Saraçhane mi olacak "Gezi'de mesele ağaç değildi, şimdi de İmamoğlu değil" diyerek kendilerince analoji oluşturanlara bakıp merhamet edeceksiniz birkaç gün sonra. Birkaç defa vurguladım, bu vesileyle yine vurgulamış olayım. Bırakınız hadisenin bütün detaylarını, Emrah Bağdatlı'nın karısının çantasını, kalfa Adem Soytekin'in köşeyi dönme hikayesini falan bırakın. Bunlar asıl filmi izlerken bize çerez olabilecek hikayelerdir. Esas hikaye daha dehşetli, daha büyük, izledikçe okyanus dalgası izler gibi ürküten bir merakla kendine çeken bir hikayedir: her ne yaşandıysa sadece burada yaşanmadı, bu tasfiyeler lokal tasfiyelerden ibaret kalmadı, İmamoğlu'nun ipini çeken, vaktiyle oynadığı atın kaybetmesi oldu. Şimdi boşverin, sinirlenmeyin; dileyen zıplasın, Özgür Özel "polise saldıralım mı saldırmayalım mı" diye yarın hesabını veremeyeceği saçma sapan, işkembeciden çıkmış sarhoşun dahi yapmayacağı garipliklerin altına imza atadursun, Allah polise güç-kuvvet-sabır versin. Moskova sokaklarında hikayelerine tekabül ediyorsa İstanbul sokaklarında İmamoğlu hikayeleri ona tekabül edecek; birkaç anlatan romantik bulunacak, fakat kimse onları ciddiye almayacak, Burhan Pazarlamanın o en son çuvaldan çıkardı keçeli kalem gibi...