Filistin diye bir şey var

B.

Viyana Üniversitesi'nin önünde bir stant kurulmuş. Sol görüşlü öğrenciler, Gazze'de yaşanan mezalime karşı 28 Haziran'da düzenlenecek yürüyüşün reklamını yapıyorlar. Hiçbirisi Müslüman değil gördüğüm kadarıyla. Filistin bayrakları asılmış, soykırım vurgulu pankartlar var. Standa yaklaştım ve öğrencilere şu soruyu sordum "bizim öğrenciliğimiz yıllarında öyle bir standı açmak ciddi cesaret gerektiren bir eylemdi; antisemitizmle yaftalanmanız ve buna göre muamele görmeniz kaçınılmazdı. Çekinmiyor musunuz böyle bir durumdan". "Biz İsrail'e hakaret etmiyoruz Filistinlileri savunuyoruz" dedi stanttaki öğrenci. Bir zamanlar İsrail'i tenkit etmeden dahi Filistin'i savunmak anti semitik olarak yaftalanmaya yeterdi. Avrupa'da Filistin'i savunmanın en mümkün izahının Yahudilere karşı duyulan nefret olabileceğine yönelik bir kabul vardı. Filistinli çocuklar kanlarıyla insan yerine konulabilme hakkını satın almış. Köprünün altından çok sular akmış derler ya, akanın su değil kan olduğunu hepimiz biliyoruz. Avrupa toplumları artık kendilerini kör-dilsiz kılan bu zayıf argümanın sınırlarına hapsolmak istemiyor. Antisemitik de değilim, Filistin'i de destekliyorum diyen bir geniş bir kitle oluştu. Bu değişimi Avrupa toplumlarının bir gelişimi, değişimi, dönüşümü olarak görmek hatalı bir yaklaşım olur. Bu noktaya daha gelişmiş bir merhametle gelmiş değiliz. Aksine yaşadığımız çağın en büyük zulmü ile bu noktaya geldik. Filistinli çocuklar bu dönüşümü canları pahasına gerçekleştirdiler. Yok olmayarak, var kalarak; henüz çocuk yaşta öldürülebileceğini bile bile çocuklar doğurarak Filistinli anneler kazandı bu neticeyi. Eğer var olmak üzere direnmeselerdi, bir halk yok edilecek, ardından ise en fazla timsah gözyaşları dökülecekti. Batı'da sık sık karşılaştığımız bir durumdur. "Tamam böyle bir şey yaşandı ama buradan gerekli dersleri çıkardık. Bundan sonra böyle şeyler olmayacak" diyerek tertemiz, günah çıkarma kabininden çıkan yaşlı teyzenin vicdan rahatlığıyla bütün günahlarından azade olduğunu varsayan bir anlayışın tarihe bakışıdır bu. Elinde hiçbir gücü olmayan bir halkın böyle bir aymazlığa karşı en büyük direnişi yok olmaya karşı itirazdan, var kalma inadından geçiyordu ve Filistin halkı bunu başardı. Şimdi karşımdaki standa bakıp sorduğum sorunun anlamsızlığını daha iyi anlayabiliyorum. Yaşanmış hiçbir şeyi yaşanmamış kıyamayacağınız gibi; ısrarla yok farz edilen şeylerin, varlıklarını, varlıklarının garantisi kılmalarını da engelleyemiyorsunuz. Bu kadar basit bir şeyi bu kadar büyük bir kazanım olarak görüyor oluşunuz hadisenin merhametini anlatmaya yeter. Filistin diye bir şey vardır ve bunu İsrail'in varlığından bağımsız konuşmak yapılabilecek en doğru şeydir. Bu da bizim kendi çapımızdaki direnişimizdir.