B.
"Devlet yönetmek belediye yönetmeye benzemez!" Oldukça üst perdeden, hal bildirir bir tonda dillerine pelesenk ettikleri bu cümleyi zannederim hepiniz hatırlarsınız. 3 Kasım 2002 seçimleri neticesinde 365 milletvekili ile parlamentoya giren Ak Parti'yi ve henüz siyasi yasaklı olan Erdoğan'ı bu sloganda, henüz ülke yönetiminde hiçbir sınama şansını elde etmeden tenkit etmeye başlamışlardı. "Ülke yönetmekçi ciddi iştir, dahiliyesi var-hariciyesi var, askeriyesi var, maliyesi var. Var oğlu var. Beceremez bu adam, üç vakte kadar gider." Fütürizmin en konforlu cümlesi üç vakittir bildiğiniz üzere; 3 dakika, üç gün, üç hafta, üç ay, üç yıl, 30 yıl..." evet üçüncü onuncu yılını sürüyor iktidarda Erdoğan. Bu öngörüde bulunanlar hala yalancı çıkmış değil zira üç vakit konforlu bir öngörüdür.
"Dış politikasıyla Türkiye'yi tüm dünyada yalnızlaştırdı" denildiği de hatırınızdadır. Gidilen kapılara gidilmemeye başlandıkça yalnızlaştığımız tezinden hareketle böyle bir şey söylediler malumunuz. Şimdi gidilen kapıların sahipleri şu veya bu vesileyle tek tek Türkiye'nin kapısını aşındırmaya başladı. Alman gazeteci Julian Reichelt, Şarm el Şeyh'teki görüntü üzerinden bir tweet attı dün. Dört lider masada, Alman başbakanı Merz izdüşüm olarak Erdoğan'ın tam arkasında bir saksısının yanında sandalyede oturuyor. Bu görüntüyü paylaşmış Reichelt ve "Almanya'nın dünyadaki yerini soran olursa 'saksının yanında' dersiniz" yazmış. Hakikaten şayan-ı hayret bir durumdur bu. Orta Doğu tartışılacak, Filistin hakkında, İsrail hakkında, gazi hakkında bir hükme varılacak ve o masada Avrupa'nın büyük devletlerinin hiçbirisi yer almayacak. Vekaleten Amerika yer alıyor zaten; almanya Amerika'dan başka hangi pozisyonu temsil edecek ki o masada Kendisine ait bir pozisyonu, söyleyecek bir sözü olabilen, ve illaki herhangi bir ağırlığı olabilen aktörlerin oturabildiği bir masa idi o. Gazze mevzuunda dört aktör oturdu.
Le Figaro bu durumu Erdoğan üzerinden yorumlarken "Recep Tayyip Erdogan, acteur strategique du cessez-le-feu entre Israel et le Hamas" başlığını uygun gördü. "Erdoğan ateşkeste stratejik aktör!". Haberin ilk paragrafında ise konuyla ilgili söylemek istediği her şeyi özetlemiş Fransız gazetesi "Türkiye cumhurbaşkanı, Gazze'deki barış anlaşmasında kilit bir aktör olarak kendini kanıtladı".
Şimdi dönüp şöyle bir bakın çevrenize, devlet yönetmek belediye yönetmeye benzemez diyenler arasında "yahu bu adam bu işi hakikaten de layığıyla yaptı. Başka türlü düşünmüştük ancak bizi mahcup etti" diyen bir civanmerte denk geldiniz mi Elbette gelmediniz. Bir başka şey bulundu zira hemen akabinde, kulp üstüne kulp bulundu. Vallahi izahi çok uzatmadan ne olduğunu kısaca özetleyelim: Erdoğan belediyeyi belediye yönetir gibi yönetti, devleti devlet yönetir gibi. Hakikaten devlet yönetmek belediye yönetmeye benzemez, fakat unutmayın belediye yönetmek de devlet yönetmeye, parti kongrelerinde denge yapmaya benzemez. İdare ettiği şehirde bir haftadır su akmayan, sokakları çöpten geçilmeyen, toplu taşıması sürekli aksayan belediye başkanlarının diplomasi hakkındaki görüşlerine yer veren muhalif gazetelerin de es geçtiği şey tam olarak bu. Belediye yönetmek belediye yönetmeye benzer. Şimdi Allah aşkına, halihazırda yönetmesi gereken şeyi yönetmeyenlerin diplomasi hakkındaki çıkarımlarına kulak asıp da ne öğreneceğiz ki Biteviye hoşnutsuzların bir başka hoşnutsuzluk bahanesini dinlemekten başka elimize bir şey geçmeyecek. Öyleyse soralım, efendiler, Türkiye uluslararası arenada gerçekten iddia ettiğiniz gibi siz bir aktör müdür, yoksa her sözüne bizden ziyade inandığınız ecnebi analistlerin hidayeti gibi kilit aktör müdür Bu kilit aktör olma yolculuğu esnasında Erdoğan'ın oynadığı rolü gerçekten mi görmüyorsunuz, yoksa itiraf etmek mi işinize gelmiyor