Deprem bölgesinden İstanbul'a bakınca

B.

Bir yılın ardından deprem bölgesini gezdikten sonra hepimizin aklında aynı sual ile döndük İstanbul'a: Ya bu büyük deprem İstanbul'da olsaydı... Neler olurdu, neler yaşanırdı

Farz-ı muhal değil. Olacak bir gün. Deprem kuşağında yer alan bir şehir, bir mega şehir İstanbul. Bir ucu Sakarya'da diğer ucu Çanakkale'de bir şehir. Neredeyse bila fasıla uzanan bir şehir. Kim İzmit'i İstanbul'dan ayrı görebilir Yahut Çorlu'yu, Çerkezköy'ü

Olası bir depremde tedavisine koşması gereken yerler bu depremden masun kalmayacak İstanbul'un. Bağcılar'ın, Güngören'in, Esenler'in, Fatih'in, Zeytinburnu'nun böyle bir felaketle karşı karşıya kaldığını düşündükçe; enkazı, enkaz kaldırmayı değil, ilk birkaç gün içecek bir damla suyu nasıl bulacağını düşünüyorum insanların.

Hasıl-ı kelam, depreme hazırlık yalnızca yapı stokunun elden geçirilmesinden ibaret bir mevzu değil. Muhtemel felaketin esnasına, kısa ve orta vadeli sonrasına yönelik hazırlıkların, çok cihetlerde planlanması ve hayata geçirilmesi hayati öneme sahip. İlaveten, deprem tecrübesinin bize gösterdiği en önemli hususlardan birisi de çöken binanın yalnızca içinde oturanları değil aynı semtte yaşamayanları dahi zarar verebileceği gerçeğiydi. Yollara devrilen binaların, yardım araçlarının intikaline mani olduğuna; çok değil üç-dört enkazın bir semti felce uğrattığına şahit olmuştuk.

Bu ve benzeri misaller bizlere özellikle ada bazlı kentsel dönüşümün önemini canlı müşahede etme imkanı sundu. Keşke sunmasaydı, lakin depremden de tecrübi bir çıkarım elde ettik. Uzmanlardan bahsetmiyorum. Onlar zaten teorik olarak neyin ne olduğunun farkında. Ancak biz, her atiyi çok uzak ve gelmeyecek zanneden, gelse de bize isabet edecek bir zarar olmayacakmış da hep başkalarını vuracakmış zanneden biz avam gözümüzle gördük. Bu tecrübe, karar süreçlerimize tesir etmeli; etmek zorunda.

Neresinden bakarsanız bakın, kötü beş yılı arkasında bırakan mevcut İBB yönetimi iyi bir belediyecilik sınavı vermedi. Benim açımdan en affedilmez hatası ise deprem bütçesini düşürerek tanıtım bütçesini artırmak gibi, hiçbir akla hizmet etmeyen garip uygulaması oldu. Başarısız geçen bu sürecin ardından İmamoğlu yeniden aday, karşısında ise Murat Kurum var. Yarınını ve olası felaketi düşünen hiç kimsenin İmamoğlu demeyeceği bence aşikar. İmamoğlu'nu tercih etmenin yegane yolu ideolojik saiklerden geçiyor. Depremle ilgili en ufak ciddi çalışması olmayan, dahası ciddiye alınır fikirler ortaya koyamayan İmamoğlu'nu tercih etmemenin yolu sadece İstanbul'dan değil; Adıyaman, Hatay, Maraş, Nurdağı, Islahiye, Malatya, Elbistan, Osmaniye tecrübelerinden de geçiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı gibi bir makam Lalapaşa eğlendirme makamı değil, çok ciddi sorumlulukları olan, kriz ortaya çıktıktan sonra değil, kriz henüz ortaya çıkmadan tedbirlerini alacak ciddi çalışmaların yürütülmesi gereken bir makamdır. Oysa hepimiz şahidiz ki, oluşmuş krizleri yönetmek konusunda dahi oldukça yetersiz bir belediye başkanı var ve bu görevi ilginç şekilde bir beş yıl için daha istiyor.