Cumhuriyet ve Manevi Miras

21 Ekim Salı akşamı AKM'de Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından 90. Yıl özel konseri tertip edildi; "Işığımızı bilimden ve sanattan aldığımızı" vurgulayan bir retorikle, Cumhuriyet devrinin sanatsal faaliyetlerinin devamlılığı vurgulandı. Alaturka-Alafranga, Tekke Musikisi, Halk Müziği... Nasıl da bir zenginliğe malikmişiz ve bunu büyük bir beceriyle nasıl bir potada eritmişiz. Günümüz için doğru bir önerme, ancak kimlere ve hangi reflekslere karşı Kimin tahammülü sayesinde bu mümkün olabilmiştir Merhum Bülent Ecevit'in çeşitli zamanlarda kaleme aldığı birkaç makaleyi yorumsuz olarak alakanıza sunayım, yorumunu siz yapın:

"Bizim neslimizin Atatürk devrimlerini benimsemiş gençleri, divan edebiyatını okuyamıyoruz. Alaturka musikiyi dinleyemiyoruz. Radyolarımızın düğmesi. Alaturka çaldığı saatlerde, Ankara, İstanbul, İzmir radyolarının semtine uğramıyor." (6/12/1952, Ulus)

"batılı olmak, belirli bir çalışma temposuna uyabilmek, kökü sinir sistemimize bağlı küçük ve bencil dertlerin kabuğundan çıkıp, geniş düşünebilmekle mümkündür. Alaturka musikisi ise buna engeldir. Biz istediğimiz kadar şapka giyelim, Latin harfleri kullanalım, kadın erkek münasebetlerine serbestlik tanıyalım; Alaturka musikiye bağlı olduğumuz müddetçe şarklılık içimizdedir. Şarkın bu en yaman silahını içimizden çıkarıp atacak yerde ona günden güne daha çok sarılıyoruz." (9/8/1954, Halkçı)

"Alaturka musikinin yarattığı atmosfer ve devam ettirdiği ruh haletiyle batı memleketlerindeki dinamizmi bağdaştırabilmenin yolu yoktur. bu sanatın uzmanları istedikleri kadar alaturka musıkinin batı musikisine üstünlüğünü kağıt üzerinde ispat etsinler, alaturka musikinin kağıt üzerindeki tesirleriyle batılı yaşama tarzının uzlaştırılabileceğini isbat etmiş olamazlar." (11/4/1955,Halkçı)

"Cumhuriyet devrinde büyük kısmı Alaturka dediğimiz musikiye tahammül edemeyen bir nesil yetişmiştir. Bu nesil sokakta yürürken, çarşıda alışveriş yaparken, lokantada yemek yer, yahut dolmuşta işine giderken sevmediği, tahammül edemediği bir musikiyi dinlemek zorunda bırakılmamalıdır. Eğer bu neslin, akşam işten çıkıp dolmuşla eve dönerken ağlamaklı, inlemekli bir şarkıyı dinlemek asabını bozuyorsa, onun bu asap bozukluğuna saygı gösterilmelidir." (4/7/1955, Ulus)

"Devrimler Türkiye'sinde, yeni nesillerin, eskileri anlaması gerekmediğini: devrimlere, dünle aramızdaki bağları koparmak için girişilmiş olduğunu söylediğimiz zaman: kızgın gözler üzerimize çevrilmekte, bıçak gibi sözler sizi, Türk tarihini yoğumsamakla suçlandırmaktadır. Bu bıçak gibi sözler keskinliğini demogojiden alırlar, inanmasanız bile karşılarında boyun eğmek (boynum kıldan ıncedır) deyip susmak zorunda kalacaksınız. Çünkü bu sözlerde eskinin usulleri, zenginlikleri, yiğitlikleri, kutsal şeyler kılığına sokulup karşınıza çıkarılmaktadır. İşte öyle sözlere bir örnek: (eğer yeni nesillerin eskileri anlamaya mecbur olmadıklarını kabul edersek, asırlardan beri bizim için biriktirilen bunca maddi ve manevi servet ne olur). Asırlardan beri bizim için biriktirilen bunca maddi servet Topkapı Sarayındaki ziynet eşyası ise yeni nesillerin eskileri anlamaması, bu servetin, modern müzecilik metodlarıyla korunmasına engel olmamaktadır. Asırlardan beri biriktirilen bunca manevi servet Alaturka musikisi ise: meyhanelerde, radyolarda, dolmuşlarda kafamız şişinceye kadar dinliyoruz. Bunca manevi servet divan edebiyatı mıdır Fuzuli'den zevk almıyorsak bilgisizliğimize bağışlansın. Yok bunca manevi servet, Osmanlı filozofları ise, nedir felsefeleri Osmanlı alimleri ise ne yapmışlardır Osmanlı fen adamları ise, ne bulmuşlardır Derde deva, çiçek aşısından gayrı: onu da fen adamları değil cobanların bulduğunu söylerler. (19/12/1952, Ulus)