Cin şişeden çıkınca

B.

Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu, tarihin en protest karakterli toplantılarından birisi olarak kayıtlara geçti. Sisteme ve düzene karşı açık itirazlar artık çok çeşitli mecralardan yükseliyor. Latin Amerika'dan, Güney Asya'dan, Avrupa'dan; Müslüman'dan, Hristiyan'dan, zenciden ve beyazdan, sosyalist ve muhafazakardan yükselen tenkitler ve itirazlar gösteriyor ki Birleşmiş Milletler bu düzen ile varlığını uzun süre sürdürmeyecek. Zaten yükselen bu itirazlar sebebiyledir ki bir süredir Amerika başta olmak üzere çeşitli batılı merkezlerde birleşmiş milletler kararlarının herhangi bir yaptırımının olmadığı sıkça tekrarlanır hale geldi. Oysa birkaç yıl öncesine kadar birleşmiş milletler kararlarını ihlal ettikleri için kimi ülkelere ambargolar uygulanmakta kimi ülkelerin başkentleri bombalanmak taydı. Elbette her biri bir başka bahane ile hayata geçirilen bu tecavüzlerin de geldiğimiz nokta itibari ile birleşmiş Milletler'in herhangi bir bağlayıcılığının olmadığını ifade edişleri de küresel sömürü çarkının talepleri gereğidir. Görülen o ki, hegemonya yıkılıyor. Kendi rızasıyla; kimi Safdilliğinden kimi acizliğinden bu düzene payanda olmuş ülkeler artık bunun haricinde istekler ortaya koyuyor. Hegemonyanın yıkıldığı, gönüllülerin gönüllülüklerini terk ettiği Demde ise ne olacağını öngörmek çok zor değil. Ekonomik ve askeri baskı mekanizmaları devreye girecek, toptan bir kuşatma mümkün olmadığı için aynı Gazze'de gözlerimizin önünde yaşanan şey gibi tek tek diz çöktümek ve mümkünse eskisinden daha bağlı bir biçimde sömürü çarkına dahil edebilmek için çarkın dışına çıkmaya çabalayanların kanı akıtılacak.

Fütürist bir çıkarımdan ziyade olanakları hesap ettikçe karşıma çıkan yegane alternatif yukarıda kabaca özetlediğim senaryo oluyor. Mevcut paradigmanın sorgulanması ve itirazların yükselmesi yeni bir paradigma olan ihtiyacı ortaya koyuyor. Dost ve düşman biliyor ki sorgulama sürecinde de itiraz sürecinde de yeni paradigma ile ilgili teklifler öne sürme çabalarında da aslan payı Recep Tayyip Erdoğan'a ait. "Etimiz ne bu domuz ne ki bütün dünyaya kafa tutuyoruz" gibi vapur sohbeti tadındaki sorgulamaları bir kenara bırakacak olursak, tüm dünyanın farkında olduğu bir hakikat bu. Türkiye'nin potansiyeli ve uluslararası konjonktürün sağladığı imkanlar Erdoğan gibi bir siyasi aktörün manevraları ile bir değere dönüştü. Bundan sonraki süreç, bu değeri organize şekilde uluslararasılaştırmak ve söylem düzeyinden çıkararak aktif neticelerini elde etmeye yönelik adımların atılacağı süreçtir. Cin şişeden çıktı, şimdi birkaç dilek hakkımız var. Allah hayırlı neticeler nasip etsin.