Ailesi olmayanın milleti olmaz

B.

Fiziki olarak zayıf bir kimsenin kendisini güçlü zannetmemesinde büyük bir mahsur yoktur. Bu kimse eğer iyi bir kimseyse daha güvenli yürür, taşıdığı endişeler azalır. Buna mukabil eğer kendisini fiziksel olarak olduğundan daha güçlü zanneden kimse eğer kötü bir kimseyse günü gelir başını taşa vurur, ya kafası kırılır yahut bu durumdan ibret alır. Buna karşın kendisini olduğundan daha arif, daha hikmetli, daha eğitimli zanneden insanların böyle zannetmelerinde büyük bir mahsuru olduğu açık. Çevrenize şöyle bir nazar edin, sosyal normlarımızın asla kaldırmayacağı birtakım şeyleri yapan insanların ellerinde hakikatte hiçbir anlam ifade etmeyen diplomalar olduğunu görürsünüz. Yani bir şekilde kendisini aslında sahip olduğu görgüden daha üstün bir görgüye sahip varsayan kimselerin aslında ne kadar görgüsüz olduğuna şahitlik etmişizdir pek çoğumuz. Hadiselere not verirken istatistiksel verileri her şeyin önüne koyan beyaz yakalı akıl durmadan bize aynı şeyi söylüyor: "efendim eğitim oranı yükseldikçe CHP oy alıyor" gibi bir saçmalık dillendirilip duruyor. Oysa diploma fetişizmi ile eğitimli olmak arasında doğrudan bir ilişki olmadığını her sağlıklı zihin kabul eder. Bir zamanlar memlekette asla olmaz dediğimiz şeylerin yaşandığını gördükçe asıl eksiğimizin müşterek değerler ve bu müşterek değerleri sahip kimseler olduğunu hepimiz fark ediyoruz. Yanında çocuğu olan bir adamla kavga etmeye utanan eski mahalle delikanlıları yerlerini yanında çocuğu olan adamı daha rahat dövebileceğini inanan diplomalı serserilere bıraktı. Bunun en önemli sebebi hakiki anlamda eğitimsiz olup bir yandan da diploması sayesinde hayatını çekip çevirecek hatta çevresine nizamat verecek normlar koymaya kendisini ehil gören diplomalı cahillerimizdir. Oysa bir toplumun genel geçer kuralları vardır ve bu sürekli değişecek ve dönüşecek bir yapboz değildir. Olacak şey bellidir, olmayacak şey de bellidir. Olması gereken ve asla olmaması gereken şeyler çok bellidir. Toplu taşımada ihtiyarlara yer verilir, karşında birisi otururken ona doğru bacak uzatılmaz. "İkisi açık öğretimden üç üniversite diplomam var" diyerek bu kabullere karşı savaş açamazsınız. Yoksa size görgüsüz derler.

Geçen yazımızda Norbert Elias'tan hareketle millet olma yolunda en önemli ihtiyaçlardan olan müşterek lisan mevzusuna değinmiştik. Bu yazımızda ise bizi millet kılması en muhtemel şeylerden olan ortak değerler ve bu değerleri oluşturan değerler silsilesinden bahsediyoruz. Bir dönemlerin ailede büyüyen ve aile fertleri ile kurduğu münasebetler sayesinde yol yordam öğrenen çocuklarının yerini piyano dersi verilen anaokullarına gönderilen çocukların alması ve burada kendilerine çok yüzeysel ve profesyonel seviyede değerler aktarımı yapılması bizi müşterek değerlerden arındırıyor. "Başkasının malına izinsiz alma" demek bir değer aktarımı değildir zira bu cihanşümul bir kabuldür. Buna karşın çocuğa "bir kimseye bir şeyi takdim ederken iki elinle ver ve buyurun lütfen de" demek bir değerler aktarımıdır zira bizi millet kılan ve dünyanın pek çok kültüründe olmayan bir değerimizi böylece aktarmış olursunuz. İşte karşımızdaki kel ve fodul güruh tam olarak bu eğitimden mahrumdur ve büyük oranda profesyonel kurumlar eliyle şekillendirilmiş karakterlerden oluşmaktadır. Bu sebeple "aile yılı değil, direniş yılı" gibi saçma sapan sloganların arkasından ukalalık yapmaktadır bir kısmı. Ailesi olmayanın milleti olmaz. İnanmayan aile terbiyesi görmemiş diplomalıların haline baksın.