Târihin doğru yerinde durmak

İsrâil ile İran arasında gerilen ipler kopma noktasına geldi. Yanına ABD ve Birleşik Krallık başta olmak üzere Batı desteğini alarak savaşı büyütmek isteyen İsrâil'in beklentileri şimdilik suya düşmüş görünüyor. ABD ve Birleşik Krallık en azından söylem seviyesinde, İsrâil'in işi büyütmemesi gerektiğini; eğer ısrar ederse kendisini bir daha desteklemeyeceklerini açıkça dile getirdiler. O hâlde soru şu: İsrâil bu ikâzı dinleyecek mi; değilse dinlemeyerek İran'a şiddetli bir saldırı gerçekleştirecek mi Ortada iki ihtimâl var. İlk ihtimâl, İsrâil, İran'ın sindirebileceği kadar, küçük çaplı bir karşılık verecek ve en azından şimdilik kaydıyla tansiyon düşecektir. İkinci ihtimâl ise, çok şiddetli bir saldırı üzerinden, ABD ve Birleşik Krallıkla berâber veyâ değil, İsrâil'in İran'a karşı savaşı başlatmasıdır. Eğer bu ihtimâl hayâta geçerse durumun tamâmen kontrolden çıkacağı ve tekmil Ortadoğu'yu yakacak olan topyekûn bir savaşın başlayacağı ortadadır. O zaman yeni bir soru sormak gerekiyor: ABD ve Birleşik Krallık, yaptıkları ikazlara sâdık kalarak geri mi durur; değilse her şart altında İsrâil'i müdafaa etmek refleksiyle harekete mi geçer Batı eğer İsrâil'in oldu bittisi ile Ortadoğu savaşına dâhil olusa işlerin büyüyeceği ve Rusya-İran -belki de Çin- ittifâkını karşısında bulabilecekleri yabana atılmayacak bir ihtimâldir. Rusya lideri Putin, savaş İran topraklarına sıçrayacak olursa İran'ın yanında olacaklarını beyân etmiş; daha mühimi, son zamanlarda Golan nâhiyesine askeri birlikler kaydırmıştı. Kanaatimce ilk ihtimâl daha baskın görünüyor. Lâkin İsrâil'in durmaması gerekiyor. Değilse içine çöküşünün başlaması an meselesi olacaktır. Kendisine yeni bir yol arayacağı muhakkak. İsrâil içine düştüğü çıkmazdan kurtulmak zorunda. Bir defâ Gazze'de yenildiği çok âşikâr. İsrâil'in Kuzey ve Orta Gazze'yi ele geçirmiş olduğu, şehirde taş üstünde taş bırakmadıkları düşünüldüğünde bu değerlendirmem tuhaf karşılanabilir. Evet askerî olarak İsrâil'in Gazze'yi dümdüz ettiği âşikâr. Ama neredeyse yedinci ayına giren savaşta, varmak istediği hedeflerin çok ama çok gerisinde oldukları muhakkak. Ne HAMAS'ı bitirebildi; ne de rehineleri kurtarabildiler. Gazze'yi topyekûn boşaltma Filistinlilerden arındırma hedefleri de tutmadı. Refah'a yığılan yüzbinlerce insanı Mısır'a süremediler. Mısır ve Anglosakson blokun şiddetli itirâzı ve mukâvemeti ile karşılaştılar. En son olarak, Refah'tan, mahdut olsa da geri adım atmak zorunda kaldılar. Bunu savaşı büyütmek, İran'ı da işin içine katmak yolundaki son teşebbüs tâkip etti. Bunda da istedikleri neticeyi alamadılar. Bu arada içeriden gelen Netanyahu aleyhtarı tepkiler hızla artıyor. Bir çıkış yolu bulmak zorundalar. Bunun geri çekilme ve uzlaşma arayışı olmayacağı muhakkak görünüyor. Bu sıkışmışlık içinde, en azından Trump gelinceye kadar bir şeyler yapmak zorundalar. Bir kaç ihtimâl var. Bunlardan ilki, içeriye dönüp, gözünü karartarak Refah'da yarım bıraktığı işi tamamlamak olabilir. Bunun asrın katliamı olacağı muhakkaktır. O zaman da bu katliama ortak olmaktan çekinen Anglosakson dünyâ ile İsrâil'in ilişkileri sarsılacak; dünyâ kamuoyunda zâten hayli düşmüş itibârı zemine çakılacaktır. Ama böyle bir senaryoda daha mühimi, İsrâil'in Mısır'ı karşısında bulması kuvvetle muhtemel olacaktır. Aklıma gelen diğer bir ihtimâl, Libnan'daki kendisine müzâhir Hristiyan Falanjistlerle berâber Hizbullah'a saldırmak ve savaşı Lübnan'a doğru genişletmektir. Bunu eşanlı veyâ değil, Sûriye'ye saldırmak tamamlayacaktır. Doğrusu ben de tam olarak kestiremiyor ve herkes gibi gelişmelerin nasıl seyredeceğini şiddetle merak ediyorum. Geleceğe dâir nispeten emin olduğum iki husus var. İlki, yukarıda da işâret etmiş olduğum üzere İsrâil'in durmayacağıdır. Uluslararası hukukun tekmil kazanımlarını berhavâ eden bu gözükaralığın çok daha korkunç cehennemî neticeleri