Koltuk ayarları

Kanaatimce Charlie Chaplin, nâm-ı diğer Şarlo bütün zamanların en büyük sinema ustasıdır. Zemin farklı olsa zevkle yaparım; ama niyetim burada bunun sebeplerini tartışmak değil. Şu kadarını tespitle geçeyim; Modern Zamanlar filmi, üniversitelerde okutulan bir senelik Modernleşme Sosyolojisi dersinin bir saatte anlatılmasıdır aslında. Hem de hiç yormadan; güldürerek ve düşündürerek


Charlie Chaplin'in bâzı açılardan sorunlu bulduğum, buruk bir zevkle seyrettiği filmi ise Diktatör'dür. Burada Hitler ve Nazizm hicvedilmektedir. Sorun şu: Nazizm ve faşizm komedi diliyle anlatılabilir mi Kimileri için bu mümkündür. Bendeniz o kanaatte değilim. Adorno, "Auschwitz'den sonra şiiri yazılamaz" demişti. Şiir bile yazılamayacaksa, komedi haydi haydi yapılamazdı. Hakkâniyetli olmak ve Diktatör filminin 1942'de gösterilmeye başlandığını da unutmamak lâzım... Bu târihte Hitler, içindeki canavarı henüz tam olarak salmış değildi. Toplama kampları hanidir vardı,ama bunların toplu imhâ kamplarına dönüşmesi 1942'de , yâni filmin piyasaya sürüldüğü zamana denk geliyor. Nitekim, filmi ABD'de çeken Charlie Chaplin'in "Eğer Austchwitz'de yaşananlardan haberim olsaydı çekmezdim" dediği rivâyet edilir.

Geçen hafta Diktatör filmindeki bir sahneyi hatırlatan bir gelişmeyi yaşadık. (Bizim Akıl Odası programı için Nedret Ersanel'e bu sahneleri kullanmayı teklif ettim Ama galiba telif meseleleri varmış. Bu sebeple vazgeçildi). Trump ve Şin Ciping karşılıklı olarak gümrük vergilerini arttırdılar. Kimileri bunu dünyânın bir müzâyede salonuna çevrilmesi olarak yorumladılar. Bence manzara daha çok Diktatör filmindeki, bir sahneyi çağrıştırıyordu. Adanoid Hynkel (Adolf Hitler) ile Benzino Napolini (Benito Mussolini) bir gün berberde rastlaşırlar ve yan yana traş olmaya başlarlar. Evvela birisi kendisinin en üstün olduğunu göstermek için koltuğunu yükseltir. Diğeri durur mu O da yükseltir. Bir yükselttikçe diğeri de aynı şeyi yapar. En sonunda koltukların mekanizması bozulur ve her ikisi de zemine çakılıverir. Geçen haftaki tarife savaşlarını gördükçe aklıma bu geldi.


Evet, ABD kamuoyu Trump'a teveccüh gösterdi. O da dünyâya bunları yapıyor. Ama şartların II.Umûmî Harp evvelindeki manzaralara çok benzediğini kabûl etmek gerekiyor. Pek çok çevre Trump ve Cumhûriyetçilerin, Biden ve Demokratlardan farklı olarak dünyâdaki savaşları bitireceğini iddia ediyordu. Artık anlaşılıyor ki böyle bir durum vârit değil. Tam aksine, ticâret savaşları eninde sonunda askerî bir hesaplaşmayı doğuracak görünüyor.
Trump ilkesel ve değersel olarak savaş karşıtı bir insan değil. Gazze'yi bir emlâk fırsatı olarak gören ve üzerinde yaşanan soykırıma gözlerini kapayan, kulaklarını tıkayan birinden barış güvercini çıkarmak akla zarar olsa gerekir. O sâdece, Demokratların tersine savaşı hovardaca harcamalarla yapmak istemiyor. Bunun masraflarını tek başına ABD ekonomisinin çekmesini reddediyor. Elbette dünyânın en büyük ateş gücüne sâhip ordusuna sâhip olduğunu biliyor. Tehditlerle ve mafyoz çökmelerle işini halletmek istiyor. Savaş ancak bu metodlar sökmezse devreye girecek. Gidişâtın da maalesef oraya doğru işlediğini görüyorum.
Trump'ın gücünü imâlât sektörü, enerji yatırımcıları ve bir kısım teknoloji ve finans müteşebbislerinden aldığı söyleniyor. İlk ikisinin Trump'a son derecede yoğun destek verdiği iddia ediliyor. Teknoloji çevrelerinin desteği ise başlangıçta sınırlıydı. Musk bu sebeple çok öne çıkıyordu. Mütereddid veyâ muhalif olan diğerleri Trump seçildikten sonra hızla ona bağlandılar. Trump'ı destekleyen finans çevrelerinin ise, daha çok finansal kumarbazlıktan öngörülemez finansal savrulmalardan yılmış; finansal bir sağlamlılık üzerinden önünü görmek isteyen enerji sektörü ile içli dışlı olanlar olduğunu biliyoruz. Yeşil Mutabakat yatırımlarını teşvik eden ve bu sûretle enerji şirketlerini zorlayan saf finans sektörlerinin elbette bunun dışında kaldığını biliyoruz. Trump'ın hedefinde olan diğer sektör ise Pandemi ile öne çıkan ilaç sektörü. Hâsılı iklimciler ve sağlıkçılar () devre dışı kaldılar. Trump, bu adamların ABD bürokrasisi içindeki kadrolarına tavizsiz bir savaş başlattı. Nihâyet medya ve sinema sektöründeki uzantılarına karşı, Epstein dosyaları başta olmak üzere sindirici dosyalarla had bildiriyor. LGBT ve pedofili savaşları da bu diziye eklemleniyor.