Kokuşmuş olimpizm üzerine notlar

"Ben sanırdım âlem içre bana hiç yâr kalmadıBen beni terk eyledimGördüm ki ağyar kalmadı"Niyâzî-i MısrîEski Yunanlılardan modern dünyâya intikal etmiş olan bir geleneği senelerdir idrâk ediyoruz. Eski Yunan medeniyeti esas olarak mini sistemlerden meydana geliyordu. Doğu Akdeniz'de biriken zenginliklerinden nemâlanan Yunan site devletleri, halkları aynı kavme mensup olsalar, aynı dili konuşsalar da, onu aralarında paylaşmaya rızâ göstermez; siyâsal bir birlik oluşturmaya asla yanaşmazlardı. Her biri farklı siyâsal geleneğe sâhip olan bu siteler arasında devamlı bir rekâbet, gerilim ve savaşlar hüküm sürerdi. Evvela Büyük İskender, daha sonra da Roma'nın müdahalesiyle Grek mini sistemleri târihe gömülmüşlerdir. Grekler durumlarının aslında trajik, trajik olduğu kadar akıldışı; bir o kadar da ayıplı olduğunun farkındaydılar. Medenî durumlar hep böyledir. Medenîyet, bâzılarının yaptığı gibi güzellemeye, fetişleştirmeye gelmez. Târihsel olarak artık değerin eşitsiz birikim, dolaşım ve bölüşümüne dayandıkları için tekmili ayıplıdır. Burada bir parantez açmak lüzûmunu hissediyorum. Medeniyetleri küçümseyen, ilkelliklere övgüler düzen, hemen hepsi Rousseaucu olan, Homo Civicus karşısında Homo Culturalis'i yücelten kültüralistlerden değilim. Eleştirel hâneleri açık bırakarak medenî hâllerin kültürel hâllere göre târihsel bir zorunluluk olduğunu düşünürüm. Bu, bahs-i diğer... Bu notu düştükten sonra devâm edelim... Onca ayıplarına rağmen medeniyetlerin, zamân içinde geliştirmiş oldukları incelmişlikler üzerinden ayıplarını örtme becerisini kazanmış olduklarını da kaydedelim... Bunun ilk örüntüsü de Greklere mahsustur. Grekler her dört senede bir baltalarını gömer, kılıçlarını kınlarına koyar olimpiyat şenliklerinde bir araya gelirlerdi. Bir türlü yanaşmadıkları birliğin hasreti üzerinden sağlanan geçici bir barış devriydi bu. Doğulu "barbar" Perslere karşı mecbûriyet tahtında ve muvakkaten kurdukları birliğin ruhûyla yapılırdı olimpiyatlar. Sonra Sonra birbirlerini yemeye devâm ederlerdi. Eşitsiz kapitalist birikim, dolaşım ve bölüşüm üzerine kurulan modern dünyâ, medeniyet iddiası kazanmak adına bu mirâsı devraldı ve canlandırdı. Evet, ulusal, sınıfsal savaşlar mukadderdi; ama evrensel ve ebedî barış umuduna da yer verilmeliydi. Lâtin şâir Vergilius, "Savaşa hazırlanıyor bu sürüler ve atlar; ama biz bunların sabana koşulduklarını da gördük, aynı boyundurukta yürüdüklerini de" diye yazıyordu. Kapitalist-emperyalist savaşların yükseldiği bir dünyâda barış umuduna da yer açılmalıydı. Ben bunu bir ideal olmaktan çok savaşı pekiştirmenin bir temellendirmesi olarak görenlerdenim. Modern dünyâda barış söylemi, savaşkanlığın nesnesidir. Yapılan, diyalektik olarak savaşabilmek için barış söylemini diri tutmaktır. Soralım; 1936 Berlin Olimpiyatlarının meş'alesi acaba neyi tutuşturdu Barışı mı, değilse hemen üç sene sonra başlayacak olan II. Umûmî Harb'in fitilini mi Zaman içinde, sözüm ona felsefesi barış olan olimpiyatlar da kültürel bir dönüşüm geçirdi. Olimpizm her marjinal organizasyonda biraz daha çöktü; geriye sâdece endüstrisi kaldı. İlk olarak olimpiyatlar, Soğuk Savaş devrinde rekâbet eden devletlerin güç gösterisine imkân tanıyan ideolojik bir zemine evrildi. SSCB-ABD, Doğu Almanya-Batı Almanya sporcuları arasındaki madalya rekâbeti tam da buna işâret eder. İkinci olarak, yarı merkez ve kenar dünyâlara, eşitsiz dünyâ ligindeki yerlerini hatırlatmaya yarardı. Çünkü madalyaların külliyetli kısmını gelişmişlerin sporcularının silip süpürmesi değişmeyen bir gerçekti. Kaybeden orta ve geri dünyâlara ise başarısızlıklarına kahretmekten, komplekslerine gömülüp kös kös memleketlerine dönmekten başka bir şey kalmazdı. Pekiyi, geri kalmışlık içinde debelenen bir toplumdan gelen herhangi bir sporcunun, bilhassa Afrikalıların altın madalya kazanıp kürsüye çıkması ve kalabalıklara ulusal marşını dinletip, bayrağını göndere çektirerek alkışlatması neydi Buna âmiyâne olarak, züğürt tesellisi demek doğru olur. O sporcularla özdeşleşen kompleksli uluslara geçici bir başarı hezeyânı yaşatıp onları uyuşturmaktan başka nedir ki bu Soğuk Savaş'ta ideolojikleşen olimpiyatlar, Soğuk Savaş sonrasında boşluğa düşüp geçici bir alâka