Büyük bir ihtimalle Rusya-Ukrayna savaşının son perdesi oynanıyor. Trump-Putin Zirvesi, daha derinlerde Witkoff-Uşakov arasındaki görüşmeler; belki de bilemediğimiz daha alt katmanlardaki uzman müzâkereleri , şöyle böyle de olsa barışı tekâmül ettirmiş görünüyor.
Evvelâ bunun, bir barış olmaktan çok savaşı sona erdiren bir teslimiyet hâli olduğunu unutmamak gerekir. Zannerim ki Pokrovsk gibi çok kritik bir kentin düşmesi bu sürecin fitilini tutuşturdu. Bu kent, topografyası itibârıyla Ukrayna ordusu için son mukâvemet hattıydı. Askerî otoriteler, buradan sonra sâdece teçhizât değil, asker sayısı itibârıyla 1'e 8 gibi bir üstünlük yakalayan Rus ordusunun düz bir arâzi üzerinde Kiev önlerine kadar gelmesini durduracak pek bir şey kalmadığını ifâde ediyorlar.
Bu tablo Ukrayna'nın ağır kayıplarla çıkacağı kesin olan bir savaşı kaybetmek üzere olduğuna kuvvetli bir şekilde işâret ediyor. Savaşın patladığı ilk haftalarda , arkasına Avrupa ve ABD'nin coşkulu desteğini almış olan Rusya'nın her şekilde kaybedeceği yaygın bir düşünceydi. Biz burada bunun tam aksini iddia ettik. Elbette kehânet sâhibi değiliz. Birkaç sağlam sebebe dayanıyorduk. İlki pratik bir bilgiydi. Eğer Batı, küçük veyâ orta büyüklükte bir devleti, rakip bir üstün güç karşısında o bildik şımartıcı üslûp ile destekliyor, onu kapasitesinin üzerinde bir iş yapması için kışkırtıyorsa bunun sonunun o zavallı devlet için felâket olacağına târihî pratikleri kâfi derecede delâlet ediyor. Bu savaşı çıkaran "saldırgan Rusya'nın büyüme ihtiraslarıdır" iddiasına hiçbir zamân katılmadık. Tam aksine , bunun 2000'li senelerinden itibâren bunun Birleşik Krallık merkezde olmak üzere NATO'nun müşterek bir projesi olduğunu her fırsatta ifâde ettik. Ukrayna'da şoven Ukrayna milliyetçiliği ,II. Umûmî Harp artığı Banderist Nazi artıkları üzerinden teşkilâtlandırılmış , eğitilmiş ve kritik devlet kadrolarına yerleştirilmişti. Bu azgınlaştırılmış unsurlar memleketin doğusunda yaşayan Rus azınlıklara karşı kitlesel bir kıyıma girişmişlerdi. BM raporlarına göre 13.000 Rus kökenli Ukraynalı öldürülmüştü. Manzarayı anlamak için Kıbrıs'ı hatırlatalım. Tıpkı azgın Rum komitacılarının adalı Türklere karşı giriştiği ve Türkiye'ye haklı bir müdahaleyi kazandıran mezalimin bir benzeriydi bu.
Putin 2007'de Almanya'da katıldığı bir toplantıda yaptığı târihî konuşmasında NATO'nun ,Duvar yıkılıp Sovyetler çöktüğünde verilen vaadin tutulmadığını ve Doğu Avrupa'daki azgın Neocon yayılmacılığından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu. Romanya, Bulgaristan,Polonya, Macaristan ve Çekya, Slovakya, Slovenya, Estonya, Litvanya ve Letonya'dan sonra sıra Rusya için yumuşak karın olan Ukrayna'ya geliyordu. Putin bunun kırmızı çizgileri olduğunu imâ ediyordu. Kendi reelpolitikası zâviyesinden fevkalâde haklıydı.
Doğu Avrupa'daki NATO yayılması aynı coğrafyadaki AB yayılmasıyla örtüşüyordu. Bu kapsam içinde esas parsayı toplayan Almanya idi. Bu çifte rüzgâr ile Doğu Avrupa'dan Akdeniz'e inan bir tesir coğrafyası kazanıyor, Lebensraum ve Drang nach osten hülyâlarına dalıyordu. Ama bir sorun vardı. Alman ekonomik mûcizesinin zemininde ucuz Rus petrol ve doğalgazı vardı. Rusya ile tutuşmak bu kaynağı Almanya'dan koparacaktı. Olsundu. Nasıl olsa ABD-AB müşterek gücü karşısında Rusya tutunamayacak; çöküp parçalanacak ve Almanya bu kaynağa doğrudan sâhip olacaktı. Niyetleri buydu. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna savaşını arzulayan Birleşik Krallığın tahriklerini sâhiplendi. Schöreder ve Merkel sonrası yeniden yapılanan Almanya siyâsetinin yaptığı buydu. ABD başta olmak üzere NATO silâhlarıyla savaştırılan Ukrayna Rusya'yı iyice zayıflatacak, belki de iş son bir darbeye bile kalmadan Rusya teslim olacaktı. O sebeple Kuzey Akım Hattı'nın sabote edilmesini seyretti. Sanki ekonomisi çok tıkırında imişcesine pahalı ABD kaya gazının mâliyetlerini sineye çekti. Dahası, Hindistan üzerinden iki kat pahalılaşan Rus gazını almaya devâm etti. Nasıl olsa "zaferden" sonra bu kaynaklara doğrudan erişebilecekti(!).

3