İyimserler ve kötümserler
Bir kaç zamandır zihnimde bir soru dolaşıyor. Târihçiler kategorik olarak veyâ kâhir ekseriyetiyle kötümser midir Eğer öyleyse ve târih, beylik bir târif icâbı geçmişin bilgilerini oluşturan bir entelektüel faaliyet ise, târihçiyi kötümserliğini geçmişin bilgisi üzerinden devşiren birisi olarak görmek yadırgatıcı sayılmamalıdır. Evvelâ, târihi geçmiş ile sınırlandırmayı kabûl etmediğimi ortaya koymalıyım. Kuşlar için aerodinamik, balıklar için hidrodinamik ne kadar kuşatıcı ise, insan için de târihin aşağı yukarı aynı karşılığa sâhip olduğunu düşünürüm. Bu da herşeyin nihâyetinde târihsel olduğunu kavratan bir bakış sağlar. Hâsılı târih düzçizgisel bakışın öngördüğünün aksine geçmiş, bugün ve kısmen ve öngörebildiğimiz kadarıyla geleceği topyekûn içerir. Ona, statik ve dinamik bir birikim olarak bakmanın daha tutarlı olduğunu düşünürüm. O hâlde târih hiçbir şekilde geçmişe ircâ edilemez. Târihçiliklerin geçmişin pratik ve tecrübelerini merkeze koyması, onların günceldeki karşılığını bulmak; ezcümle, kırılma ve devamlılıkların kavranmasını sağlamak adına yapılıyorsa mânâlı olur. (Bunun tersi; yâni güncelden geçmişe gitmek de pekâlâ mümkündür). Daha özlü olarak ifâde edecek olursak, geçmişin bilgisi günceli ve kısmen de geleceği aydınlatmak içindir.Gelin görün ki, modern zihin, düzçizgisel (lineer) ve ayrımsalcı (analitik) bir anlayışı benimsemiş olduğu için esas kırılma zihinlerde yaşanıyor. Târih giderek geçmiş ile özdeşleşiyor. Pek az nitelikli târihçilik istisna edilecek olursa, geçmişin bilgisi çok defâ boşluğa düşüyor. Bu boşluğu ideolojiler istimlâk ediyor. Kimisi geçmişin bilgisini, elbette ideolojik bir süzgeçten geçirerek; yâni seçmeci yakınlıklar (elective affinities) üzerinden, günceli ve geleceği arındırmak için kullanıyor. Kimisi de bunun aksine, benzer seçmeci yakınlıklar kurarak geçmişi bir altın çağ, kaybedilmiş cennet olarak târif ediyor ve târih bilgilerini günceli lânetlemek için seferber ediyor. Aslında gâliba, kutsama ve lânetleme üzerinden sıfır toplamlı bir oyun oynanıyor. Sonu olmayan hiddetli, köpürmeli münâkaşalar bu oyunun mizansenlerini ifâde ediyor.Pekiyi, sorumuzu hatırlayalım. Bu kızışma kötümserlikle açıklanabilir mi Zannetmiyorum. Çünkü her ikisinde de bir zâfer ümidi galebe çalar. Güncelciler (aktüalistler) veyâ gelecekçiler (futüristler) için, hasımların dayattığı bir karanlıkçı (obscurantist) geçmişçilik (passeism) asla kazanamaz. Târihin ilerlemeci dinamikleri onları tasfiye edecek, gömecektir. Buna mukâbil diğerleri, geçmişin kuvvetli birikiminin er geç muzaffer olacağı; uçucu güncel sapkınları ezeceğini, Altın Çağ'a dönüşün mukadder olduğu fikrinde ısrar edecektir. Geçmişten rahatsız olanların nazarında, güncele musallat olmuş bir geçmiş takıntısı geçicidir. Bunun aksini düşünenlerin zihninde ise güncelin uçarılıkları, geçmişin zaferini en fazla geciktirir. Bunlar nihâi bir değerlendirmelerdir ve özünde müştereken iyimserlik içerirler. Harâretli münâkaşalar zemininde geçmişten veyâ tersine güncelden yana yakıla şikâyet etmek ârızîdir ve kötümserlikle izâh edilmesi mübalağa olur. Târihçiliğin, eğer öyleyse, kötümserliği, bu dar görüşlü zeminlerden çıkıldığında; yâni seçmeci yakınlıklardan kurtarılmış zihni faaliyetlerde ortaya çıkıyor. Kutsanan değişimlerin aslında târihsel birikimlerin bir çeşitlemesi olduğunun; bunun aksine, niyetlere göre arındırılarak kutsanan sâbitelerin içinde yatan dinamik çeşitliliklerin farkına varılmasıdır bu. Belki de, kırılma zannedilenlerin aslında derin bir devamlılığın mahsulü olduğunu görmenin; devâmlılık zannedilenlerin içinde yaşanan derin yarılmaların ayrıca farkına varmanın nasıl bir zihinsel-ruhsal bir hâl ortaya çıkardığını merceğin