Bir suikast teşebbüsünün derinlikleri

Rahmetli Alev Alatlı ile hem berâber yaptığımız programlarda, hem de kendi aramızda tatlı tatlı tartışırdık.(Doğrusu o günleri çok özlüyorum). Tuhaf olan, bu farklılıkların, pek çok insanın mesele etmediği mevzularda olmasıydı. Belki de tartışmalarımız ne kadar uzlaşmazlığa savrulsa da aramızdaki abla-kardeş hukûkunun bundan miskâl-i zerre zarar görmemesinin sebebi de buydu. Belki de onca zıtlıklara rağmen bizi seneler boyu dost kılan, başkalarının mesele etmediği bâzı meseleleri mesele edinmiş olmamızdı. Elbette üzerinde hemfikir olduğumuz mevzular da vardı. Bunlardan birisi de, ABD'nin katkısız cumhûriyetçi olduğu, buna mukâbil Amerikan demokrasisinin bir yanılsamadan ibâret kaldığı tespitiydi. Modern dünyâda cumhûriyetçilik bir burjuva tasarımıdır. Burjuvaların zihniyet iklimi bir sıkışmışlığı yansıtır. Bu sıkışmışlık modern toplumsal işbölümünde burjuvaların ortada yer almasından kaynaklanır... Bir tarafta târihsel-kültürel iddialarıyla donanımlı ve burjuvaları sonradan görmüşlükle (par venu) küçümseyen egemenler olarak aristokrasi vardır. Diğer tarafta ise burjuvaların bağrından çıktıkları geniş alt veyâ halk kesimleri (populus) yer almaktadır. Burjuva dünyâ, emek ve gayretleri istidatlarla birleştiren bireysel başarı hikâyelerine dayanır. Burjuvalar kendilerini gerçekleştirmiş başarmış, bilhassa meslekler dünyâsında tutunum sağlamış bireylerdir (selfmade man). Bu başarılar ve beceriler burjuvaların, atalarıyla müftehir olan aristokratlardan farklı olarak yeni bir şeref anlayışına sâhip olmalarına yol açmıştır. Bu yeni şeref anlayışından beslenen ve özgüven kazanan burjuvalar atavist aristokratlara karşı kültürel bir avantaj da sağlamış oluyorlardı. Burjuvanın târih görgüsü kaçınılmaz ve bilinçli olarak sığ ve yüzeyseldir. Her zaman günceli, tecrübî somutluğu vurgular. Dahası, geleceği kutsar. Aristokratların donmuş târihçi iddialarının aksine onlar çok daha dinamik bir boyut kazanmışlardır. Buradan fişeklenen burjuva entelektüalizminin kuvvetli bir kanadı olan farmasonikler, büyüleyici söylemler üzerinden kurgusal hikâyeler geliştirdi. Cumhûriyetçilik işte tam da bu iklimin meyvesiydi. Bu büyüleyici fikir ve söylemler, aşağıdakilere, Hristiyan kurtuluş müjdesinin yerini alan dünyevî yeni bir kurtuluş müjdesi sunuyordu. Sıkışmış burjuvalar, bunu aşmak adına kendilerini aşağıdakilere açıyor, aşağıdakilerin tepkisel birikimlerini yukarıdakilere karşı seferber edecek kanalları inşâ ediyorlardı. Burjuvalar, en azından psikolojik ve kültürel olarak bağrından çıktıkları alttaki kitlelerle bağlarını devâm ettiriyorlardı. Püritanlık bu köprünün teopolitik karşılığıydı. Ortadakilerle aşağıdakileri birleştiren büyülü kavram ise eşitlikti. Lâfı uzatmayalım. Hâsılı başardılar. İkiz devrimler olarak anılan Amerikan Devrimi ve Fransız Devrimi, târihi, ilki dolaylı, diğeri ise doğrudan olmak üzere bir daha geri dönülemez bir şekilde kırdılar. Bu bir nüans farklılığı değildi. Amerika'da aristokratik geleneklerin bir karşılığı pek de mevcut değildi. Amerika'yı kuran ruh zâten serâpa püritan-burjuva bir ruhtu. Evet, karşılarında kuvvetli aristokratik geleneklere sâhip Birleşik Krallıktı. Ama mücâdele nihâyetinde Fransa'dan farklı olarak bir içeri-dışarı kavgasıydı.Esas mesele devrimden sonra ortaya çıktı. Burjuvalar, kökleri aşağıda olan insanlardı. Lâkin bireysel başarılarıyla artık aşağıda değillerdi. Bu, bir kök-gövde gerilimiydi. İktidârı, vadettikleri gibi aşağıdakilere verecekler miydi Yâni cumhûriyet cumhûrun olacak mıydı Hâsılı, her mânâda somut bir halk iktidârı kurulacak mıydı Mesele başka türlü formülleştirilecek olursa basbayağı cumhûriyet-demokrasi gerilimiydi. Diğer sûretiyle değerlendirildiğinde ise şu ortaya çıkıyordu: Fransız devrimcilerinin zihinlerinde yan yana getirdikleri iki kavram, özgürlük ve eşitlik somut hayatta; daha mühimi yeni kurulan müesses nizamda da eşlendirilebilecek miydi Zaman içinde bunların zannedildiği gibi birbirini tamamlayan değil, tam tersine iten kavramlar olduğu anlaşıldı. Burjuvalar bir tercih yapmak zorundaydı. Yaptılar da. Fransız Devrimi'nin Terör ile neticelenmesi, Camus'nün