İsmail Bey: "Zaruret nedir Sınırı nedir 'Zaruretler mubahları helal kılar' hükmü nasıl anlaşılmalı"
Zaruretin Tarifi
Zaruret, sözlükte zorunluluk, çaresizlik, muhtaçlık, şiddetli ihtiyaç, aşırı yoksulluk, mecburiyet, zorunda olmak demektir. Fıkıhta ise, yasak edilmiş ve haram kılınmış olan bir fiilin işlenmesini geçici olarak mubah kılan özürdür.
Zaruretlerin haramları mubah kılması hükmü Kur'ân'a dayanır. Kur'ân, hemen her haram hükmünü bildiren âyette, hükmün ardından, "Kim darda kalırsa..."1, "Açlıktan darda kalan..."2,"Darda kalan..."3 ifadeleriyle zaruret içine düşenleri şefkatli kucağına alır, onları haramdan, günahtan ve günah baskısından korur.
Zaruretin sınırını ayet ve hadislerden aldıkları doğru işaretlerle mezhepler çizmiştir. Hanefî mezhebine göre zaruretin sınırı, "kişinin, farz olan ibadetleri yapmaya güç yetiremeyecek kadar zayıf düşmesidir. Bu mezhepte, "Zaruret halinde ölmeyecek kadar haramdan yemekte bir beis yoktur" denmiştir.
Şafiî mezhebine göre ise kişi zaruret halinde haramdan tıka basa yiyemez; ancak hayatta kalacak kadar yemesine ruhsat vardır.4
Hanbelîler, Mâlikîler ve Şafiîler zaruret halini şöyle formüle etmişlerdir: "Lokma boğaza takılıp kalırsa, ölüm tehlikesini atlatmak için içecek su bulamazsa, içki câiz olur."5 Kurtubî, bunun hikmetini şöyle açıklar: "Zaruret halinde kişi bütün mubahlardan âciz kaldığı için, Allah Teâlâ ona haramları mubah kılmıştır."6
Sû-i ihtiyardan Gelmemeli
Müçtehidler darda kalma müddetini 24 saat olarak sınırlandırmışlardır. Yani 24 saat helâl yiyecek bulamayan kimsenin, ölmeyecek kadar haram yiyebileceğine hükmetmişlerdir.
Fakat zarureti abartarak haramları helâl saymaya ruhsat yoktur. Bedîüzzaman Hazretleri (ra) Nur Talebelerine verdiği Son Derste, "bu zamanda mimsiz medeniyetin icâbâtından olarak, hâcât-ı zarûriye dörtten yirmiye çıkmış; tiryakilikle, görenekle ve itiyatla hâcât-ı gayr-ı zarûriye, hâcât-ı zarûriye hükmüne geçmiş!" tespitinde bulunarak, ihtiyaçları iki grupta ele almış; zarûrî olmayan ihtiyaçların görenekle, alışkanlıkla veya tiryakilikle Müslüman'ın hayatına, zarurî ihtiyaçlar listesi halinde girmesinin vahametine dikkat çekmiştir. Üstad Hazretleri devamla: "Kırk sene evvel bazı hocalar: "Biz şimdi mecburuz! 'Zaruretler haramı mubah kılar' kâidesiyle Avrupa'nın bazı usullerini, medeniyetin icaplarını taklide mecburuz!" dediler. Ben de dedim: "ok aldanmışsınız! Zaruret sû-i ihtiyardan gelse kat'iyyen doğru değildir; haramı helâl etmez! Sû-i ihtiyardan gelmezse, yani zaruret haram yoluyla olmamış ise, zararı yok!.... Ekmek yemek, yaşamak gibi zarûrî ihtiyaçlar haricinde başka hangi zaruret var Sû-i ihtiyardan başka, gayr-i meşrû meyillerden ve haram muamelelerden tevellüt eden hareketler haramı helâl etmeye medar olamazlar! Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryaki olmuş ise, mutlak zaruret olmadığı ve sû-i ihtiyardan geldiği için, haramı helâl etmeye sebep olamaz!"7

4