Dâhilde cihad-ı mânevî desteklenmeli

Muhtelif okuyucularımız: "Hizmetlerimiz zekâtla desteklenebilir mi"

Kılıç Değil; Kalem ve Yazı

Asrımızın cihad vasıtası dâhilde kılıç değil, kalem ve yazıdır. Sünnette kalem, yazı ve mürekkep, kılıçtan daha muteberdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm): "Kıyamet günü âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanı ile tartılır. Âlimlerin mürekkebi üstün gelir."1 Buyuruyor.

Eskiden kılıç, dini öğretme zeminine imkân vermeyen istibdat ve taassuba karşı çekilirdi. Oysa günümüz hürriyetler asrıdır; taassupların yıkıldığı, istibdatların çözüldüğü bir çağdayız. Öyleyse eskinin cihad malzemesi olan kılıç günümüzde yerini, kaleme, söze, yazıya, kitaba, iknaya, hitabete, neşriyata bırakmıştır. Risale-i Nur ise milyonların imanını kurtaran bir dâvâ olarak, yeryüzünde deverana başlamıştır.

Dolayısıyla Nur Talebeleri için Risale-i Nur'dan istifade ile iman hakikatlerini anlatmak, kalem ve yazı kullanarak kitap, dergi, gazete ve internet gibi yayın zeminlerinde Risale-i Nur hakaikını işlemek, şerh etmek, neşretmek hiç tereddütsüz cihaddır.

Mânevî Tahribata Karşı Çalışmak

Kur'ân, zekât verilecek sınıflardan birini "fi sebilillah"2 olarak belirliyor. Fi sebilillah sınıfı dört mezhebe göre i'la-yı kelimetullah yapan sınıftır. Mücahidin kılıcı, kalkanı, 'ok'u, silâhı, atı, barınağı, yiyeceği ve sair bütün ihtiyaçları bu bütçeden karşılanır. Çünkü İslâm'ı tebliğ etmek için sıcak çatışmalara girme zorunluluğu bulunan eski zamanda cihad malzemeleri bunlardı. Çünkü savaşıp mutaassıp yönetimleri etkisiz hale getirmeden o ülkenin insanına ulaşamıyordunuz.

Şimdi ise tek kişinin burnu bile kanamadan bütün dünya insanına ulaşılabiliyor, kitap, dergi ve gazete yanında internet ve mobil hizmetler de dâhil birçok gerçek ve sanal zeminde iman hakikatleri tebliğ edilebiliyor. Silâh ve kurşun ise, artık zalimlerin oyuncağı olmuş.

Öyleyse bu günün cihadı manevî bir boyut kazanmıştır. Bediüzzaman bu nedenle diyor ki: "Dâhildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır."3

Keza Bediüzzaman diyor ki: "Evet, nasıl ki eski zamanda İslâmiyet'in terakkîsi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını defetmek silâh ile, kılınç ile olmuş; istikbalde, silâh, kılınç yerine, hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak."4 Öyleyse, "berahin-i katıa", yani bürhanlar ve hikmetler, yani Sözler ve Risaleler, bu zamanın elmas kılıncıdır5, seyfülislâmdır, İslâm'ın kılıncıdır.6

Bediüzzaman, Risale-i Nur dâvâsının zekâtı hak ettiğini şöyle beyan ediyor: "Bir zamandan sonra o Medresetü'z-Zehrâ, İslâmiyete ve insâniyete göstereceği hizmetle, şüphesiz bir kısım zekâtı bil'istihkak kendine münhasır edecektir."7