Küslükte haklı yer neresidir

Ankara'dan Okuyucumuz: "Küslükte haklı yer var mıdır Varsa neresidir Haklı yerde olsak nasıl davranmalıyız Haklı yerde olsak küsmeye hakkımız var mı"

Köprüleri Yıkmaya Hakkımız Yok

Küslükte haklı yer yoktur. Küs olan, küs olduğu şahıs Müslüman ise her şekilde haksızdır. Çünkü Müslüman'a küs olmak gibi bir argümanımız yoktur. Böyle bir nas yoktur. Eldeki naslarımız en fazla üç gün küsmeye izin veriyor. Üç günü tepe tepe kullanabiliriz.

Ama bize üç gün yetmiyor diyeceksiniz. Üç gün neden yetmiyor Zannediyoruz ki, küslüğü sürdürünce, haklı olduğumuzu adamın alnına çakacağız, iyi bir ders vereceğiz....

Yok böyle bir şey! Empati yapalım: Muhatabımız da bizimle ilgili aynı şeyleri düşünüyor. Bizimle küstüğünde her şeyin daha iyi olacağını, haklılığının görüleceğini düşünüyor. (O da kendine göre haklıdır çünkü)

Oysa biz küsersek, o da küsüyor. Arada azıcık bir iletişim köprüsü varsa, o da yıkılıyor. Halbuki köprüleri yıkarak nereye gidiyoruz

Devam Eden Bir Küslükte

Devam eden bir küslükle neler gerçekleşir Önclikle Rahmet-i İlahiyeyi rencide ederiz. Biz küslüğümüzü sürdürdükçe, rahmet de bize küser. Rahmeti küstürmeye değer mi; onu bir düşünelim.

Bu ince noktayı göz ardı ediyoruz. Müslüman'a küsmeyelim. Ne yapmış olursa olsun, rahmet onun hakkından gelir. Sen merak etme. Rahmete güven. Küserken, küslükten başka elimizde bir seçenek olmadığını düşünürüz. Oysa küslük caiz değildir. Demek başka seçenekler de vardır.

Öyleyse biz öcümüzü küsmemekle alacağız. Bunu unutmayalım. Şeytan bizi küsmeye kışkırtıyor. Çünkü küstüğümüzde rahmet bizden uzaklaşıyor. Şeytan bunu biliyor. Küstüğümüzde birazcık haklılığımız varsa, o da elimizden gidiyor. Şeytan bunu da biliyor.

Oysa küsmesek, oturup meselelerimizi iki medenî insan gibi görüşsek, görüşürken muhatabımızı ikna etmeye kalkmasak, varsa yanlışı düzeltmeye çaba gösteririz ama, kabul etmiyorsa kendimizi helak etmesek, o meseleyi onun sorumluluğuna bıraksak, hesabını da ona ait bilsek... Ortada medar-ı niza bir şey kalır mı

Müddei Olmamak

Kur'ân bu meselelerde bize "Leküm dînüküm veliye dîn" tavsiye ediyor. Yani, "Senin dinin sana, benim dinim bana!"1

Hiç şüphesiz bu, laf dinlemeyen müşriklere karşı tavsiye edilen bir sözdür. Biz, söz dinlemeyen Müslümana karşı mecazen bu konumda olabiliriz. Yani gerekli tavsiyelerimizi yaptıktan sonra, "Sen bilirsin kardeşim! Benden söylemesi! Yarın bana demediydin deme!" diyebiliriz. Bunu söylemek küsmekten de, gönül koymaktan da, tafra yapmaktan da iyidir.