Kul Rabbini tecrübe edebilir mi

Şanlıurfa'dan Bedriye Hanım: Şu metni açıklar mısınız:

"Zaaf hasmı teşcî' eder. Allah abdini tecrübe eder; abd Allah'ını tecrübe edemez. Ey haif ve hem zaif! Havf ve zaafın beyhude, hem senin aleyhinde tesirat-ı haricî teşcî' eder, celb eder. Ey vesveseli vehham! Muhakkak bir maslahat, mazarrat-ı mevhume için feda edilmez. Sana lâzım hareket; netice Allah'ındır. İşine karışılmaz. Allah çeker abdini meydan-ı imtihana, "Böyle yaparsan eğer, böyle yaparım Ben" der. Abd ise hiç yapamaz Allah'ını tecrübe. "Rabbim muvaffak etsin, ben de bunu işlerim" dese, tecavüz eder. İsa'ya demiş şeytan: "Madem her şeyi O yapar; kader birdir, değişmez. Dağdan kendini at. O da sana ne yapar" İsa dedi: "Ey mel'un! Abd edemez Rabbini tecrübe ve imtihan."1

Muhteşem Bir İş Kanunu

Bu metinde muhteşem bir davranış planı, yani iş ve eylem kanunu vardır. Öncelikle, senin zaafın hasma cesaret verir. Korkak ve zayıf birisi, harici tesirlerin saldırganlığını ve tecavüzünü artırır. Bu genel kuraldan hareketle Bediüzzaman hazretleri, kulun daha ileri imtihan sırlarına açıklamıştır.

Şöyle ki, insan işini bilmelidir. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmeli ve ona göre sistemli bir eylem planı içinde çalışmalıdır. İşinde cesaretli ve metin olmalıdır. Öyle mi yapsam, böyle mi yapsam derecesinde şaşkınlık içindeki insan başarılı olamaz. Allah da ona yardım etmez. Allah'ın yardımı işini bilen ve yapan insana ulaşır; işinde gevşek duran insana ulaşmaz. İşinde gevşek duran insan başarısızdır.

İnsan işinde cesaretli olmaz, korkak davranır, çalışmaz; fakat işi Allah'a yıkarsa bu durum, tevekkül inancına da uygun değildir. Tevekkül eden ve Allah'tan yardım bekleyen insan çok çalışmalı ve işi gereğine uygun olarak yapmalıdır.

Allah'ın yardımı Nasıl Gelir

İnsan işe, kesin bildiği ve neticesi kesin olan hususlardan başlamalıdır. Karşısına vesvese çıkarsa ve bazı hayalî zarar senaryoları çizerse buna aldırmamalıdır. Çünkü bunlar mevhum mazarrattır, yani hayalî zararlardır. Mesela bir planla işe koyulan adam, 'acaba yolda ölür müyüm' gibi, yahut 'şimdi bana ne derler' gibi bir mevhum mazarratla hareket edemez. İşinde net olur, adımlarını kararlı atar, görevini eksiksiz yapar; bunları yaparken Allah'a dayanır ve güvenir.

Esasen Kur'ân da bunu emrediyor: "Bir işe karar verdiğin zaman, artık Allah'a dayanıp güven."2 Yani Allah'ın yardımını istiyorsan, kararlı ol, kararını yarıda bırakma; kararını uygula ve uygularken Allah'a güven. Aksi takdirde işini gevşek tutarsan Allah yardım etmez. Neticeye de ulaşamazsın.