Türk Bayrağı
Yarın Cumhuriyet Bayramı. Yani halkın bayramı. Yani milletin bağımsızlığının ilan edildiğinin 101. Yılı bayramı.
1948 yılında, Afyon Hapishanesi Müdürü Mehmet Kayıhan bir Cumhuriyet Bayramı'nda, Said Nursî'nin koğuşuna Türk bayrağı astırıyor.
Bunu gören Bediüzzaman Türk Bayrağı ile onur duyuyor ve şöyle diyor:
"Müdür Bey, size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramının bayrağını koğuşuma taktırdınız. Harekât-ı Milliye'de İstanbul'da, İngiliz ve Yunan aleyhindeki 'Hutuvat-ı Sitte' eserimi tab' ve neşrile, belki bir fırka asker kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki; Mustafa Kemal şifre ile iki defa beni Ankara'ya taltif için istedi.
Hattâ demişti: 'Bu kahraman Hoca bize lâzımdır.' Demek benim bu bayramda, bu bayrağı takmak hakkımdır."
Said Nursî'yi anlamadılar. Hatta yüz küsur sene geçmesine rağmen hâlâ bugün de anlamıyorlar.
O Zaten Cumhuriyetçi İdi
Said Nursî vatan ve millet dostudur. Ömrü boyunca bu vatan için yaptıklarının bir benzerini, inanın dünyada yapan olmamıştır. Hiç mübalağa etmiyorum.
O henüz bir medrese talebesi iken Cumhuriyetçi idi.
1892 yılında Tillo'da "Kubbe-i Hasiye"de bulunurken, her gün yemeğini küçük kardeşi Mehmed getiriyordu. O zaman Said-i Meşhur denilen Molla Said, yani bugünkü bilinen ismiyle Bediüzzaman Said Nursî de, ekmeğini çorbaya batırarak yiyor; çorbanın tanelerini karıncalara veriyordu.
Bir gün kendisine niçin böyle yaptığı soruluyor. Bediüzzaman'ın cevabı muhteşemdir:
"Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye mâlikiyet ve fevkalâde vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükâfaten kendilerine muavenet etmek istiyorum."
Demokratik Devlet
Cumhuriyetperverlik bizim dinimizin özünde vardır. Buna karşılık tek adam yönetimi ise Kur'ân'ın kabul etmediği bir yönetim biçimidir. Kur'ân buyuruyor ki: "Onların işleri aralarında şura iledir." Bir diğer ayette ise, "İş hakkında onlarla istişare et."