Kardeşlerde "fani olmak" en güzel yoldur

Abdullah Bey: "Bazen olmadık zamanlarda ortaya çıkan ve hizmetlerimize doğrudan zarar veren kini, öfkeyi, tarafgirliklerin doğurduğu soğuklukları kardeşler arasında nasıl izale edebiliriz"

En Zor Prensipler

Sorumuzun cevaplarını İhlâs Risalesinden aramaya devam edelim:

İhlâs Risalesinin Dördüncü Düsturunda Bediüzzaman, en zor prensipleri vazediyor. Buna göre kardeşlerimizin meziyetlerini şahıslarımızda göreceğiz, faziletlerini ve üstünlüklerini kendimizde bileceğiz ve kardeşlerimizin şerefleriyle övüneceğiz.

Biz ise kendi kişisel beğenilerimizi öylesine ön plâna çıkarıyoruz ki, bu prensip neredeyse mâlâ yutak kalıyor. Yani hatırsız nefsimizin yanımızdaki hatırından dolayı bu prensibi tersine işletiyoruz ve bu prensibin uygulanırlığını ortadan kaldırıyoruz. İşte düşmanlık da, adavet de, husumet de buradan sonra sökün edip geliyor. Biz muhabbete liyakat göstermeyince, adavet, husumet, ihtilaf ve ikilik bir İlâhî tokat olarak başımıza geliyor. Kaynaşma ve kardeşlik sünnetini böylece rafa kaldırmış oluyoruz.

Şüphesiz bunun âhiretteki vebali ve günahı da vardır ve o başkadır!

Fena Fil-İhvan

Bizim bu düsturda tersine işlettiğimiz bir prensip de, "fena fi'l-ihvan" prensibidir. Eğer sırf bu prensibi işletsek emin olun aramızda hiçbir dert, hiçbir dava, hiçbir iddia, hiçbir tartışma, hiçbir nizâ, hiçbir münâkaşa, hiçbir husumet, hiçbir kin, hiçbir garaz, hiçbir nefret ve hiçbir fitne kalmayacak! ünkü zaten kardeşimizde fânî olmuşuz! Bunun gereği olarak kardeşimizin meziyetini meziyetimiz saymışız, kardeşimizin kusurunu ve hatasını da kusurumuz ve hatâmız bilmişiz. Tefânî sırrı budur!

Bediüzzaman Hazretleri tefanî sırrını şöyle açıklıyor: "Birbirinde fânî olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır."1

Burada eleştirmek ve suçlamak yoktur. Eleştirmek ve suçlamak olmayınca fıtrî olarak adavet de olmayacaktır, husumet de olmayacaktır, kin de olmayacaktır, garaz da olmayacaktır! ünkü şeytan fırsat bulup kardeşler arasına giremeyecektir!

Oysa bu sırrı tersine işlettiğimizde, yani ya yalnız nefsimizle fânî olduğumuzda ya da yalnız sevdiğimiz ve tercih ettiğimiz kişilerle fânî olduğumuzda, diğer bir gurup kardeş dışarıda kalmaktadır! Ne var ki buna da hakkımız ve haddimiz bulunmamaktadır. Bir gurup kardeşi dışarıda bırakmayı ihlâs prensipleri ile izah etmek mümkün değildir.

Dışarıda bıraktığımız bu bir kısım kardeşlere karşı tefânî sırrını işletmemekteyiz. İşte burada da kin ve garaz, adavet ve husumet, nefret ve ihtilaf yol bulup girebilmektedir.

Yol İki mi, Bir mi