Abdullah Bey: "Bazen olmadık zamanlarda ortaya çıkan ve hizmetlerimize doğrudan zarar veren kini, öfkeyi, tarafgirliklerin doğurduğu soğuklukları kardeşler arasında nasıl izale edebiliriz"
Okumayınca uygulama olmuyor
İçtikçe içtiğimiz, içtikçe doyamadığımız, içtikçe başkalarına da ulaştırmakla mükellef olduğumuz sâfî ve tatlı pınar suyunun bazen neden sıradan kırılganlıklarla, sürtüşmelerle, husumetlerle, münakaşalarla ve ihtilaflarla bulanmasına izin verdiğimizi anlamak mümkün değildir! Sebep olarak dönüp dolaşıp tekrar aynı yere geliyoruz. Ve demek bizimle her hâl ve her şartta şeytanın uğraştığını ve başa da geçtiğini titreyerek görüyoruz. Şeytanın bizlere sûret-i haktan gelmesi de en dehşetli handikabımızı oluşturmaktadır. ünkü başka taraftan yutmuyoruz. Demek, bize sokulmak ve hayırlı amellerimizi iptal ettirmek isteyen şeytan hak görüntüsüyle geliyor ve bizi fesada uğratıyor.
Bediüzzaman Hazretleri İhlâs Risalesine başlarken, mühim bir uyarı yapıyor: "Bu Lem'a lâakal her on beş günde bir defa okunmalı" diyor. Kendimizi sorgulamaya buradan başlayalım:
Okuyor muyuz
Okumayınca uygulama da olmuyor veya uygulamada aksamalar görülüyor. İhlâsta aksamalar olunca, bu, hizmetimize ve amelimize doğrudan yansıyor. Adavet ve husumet de bu boşluktan fırsat bulup kalbimize sokuluyor ve yerleşiyor. Ondan sonra bizler, ne acıdır ki, Üstad Hazretlerinin idealindeki "Muhabbet Fedaîleri" manasından uzaklaşıyoruz.
Bizi halk mı beğensin, hak mı
Üstad Hazretleri İhlâs Risalesinin Birinci Düsturunda halkın beğenisiyle hakkın beğenisini mukayese ediyor. Buna göre, hareket noktamız ya halkın beğenisi olacaktır, ya da hakkın beğenisi. Halkın beğenisini esas alırsak orada adâvetin ve husûmetin bulunması olağan bir şeydir. Bundan şikâyet etmemize gerek yoktur.
Hakkın beğenisini esas aldığımızda ise, buraya adavet ve husûmet girmez. ünkü burada hakem haktır, rıza sahibi haktır. O'nun (cc) rızası ise birbirimizi itham etmekte, suçlamakta, yargılamakta ve gıyaben mahkûm etmekte değil; affetmekte, bağışlamakta, sineye çekmekte, yutmakta, Allah'a havale etmekte ve uhuvveti bozucu tavırlardan uzaklaşmaktadır.
Eğer bunun tersini yapıyorsak orada ihlâs, yani hakkın rızasını kazanma endişesini arayabilir miyiz
İhlâs Risalesinin İkinci Düsturunda Bediüzzaman Hazretleri, hizmet-i Kur'âniyede bulunan kardeşlerimizi tenkid etmemeyi ve onların üstünde fazilet satıcısı durumuna düşerek onların gıpta damarını tahrik etmemeyi ısrarla ve bir prensip çerçevesinde işliyor.
Bu düsturun aksine olarak; eğer birbirimizi tenkid ediyorsak, eğer birbirimizin faziletini yetersiz görüp kendi faziletimizi öne sürüyorsak, onların gıpta damarını tahrik etmiş oluruz. Burada ise adâvet ve husûmet yol bulup kalbimize girer. Bir yerde tenkid varsa, fazilet satıcılığı varsa, orada adâvet, haset, husûmet, fitne... vs. de olacaktır. Olmasın dersek, tenkidden ve fazilet satıcılığından vazgeçmemiz gerekecektir.

4