Almanya'dan okuyucumuz: "Tam ihlâsa muvaffak olmanın en kolay, en etkili ve en tehlikesiz yolu nedir"
Tam İhlasa Muvaffak Olmak
Tam ihlâsa muvaffak olmak, bu dini, dînin sahibi olan Allah'a teslim etmekle, bir kul olarak O'na teslim olmakla ve O'nun yolunda ve önünde kendinden geçmekle başlar.
Yani kendimizi mana-yı ismîyle değil; mana-yı harfîyle tanımlamakla, yani kendimizi müstakil bir isim olarak değil; bir ismi tamamlayan harf olarak görmekle başlar.
Kendimizi, bir ismi tamamlayan harf olarak gördüğümüz dakikada benlik davası biter. "Biz olma" şuuru devreye girer.
Kendimizi "biz" olarak hissettiğimiz an, şahsî hiçbir kaygımız, ne makam, ne unvan, ne isim, ne resim, hiçbir derdimiz kalmaz. Benlik handikabını böylece aşabildiğimiz ölçüde, kendimizi "biz" havuzuna atmamız, "biz" havuzunda erimemiz, "biz" havuzunda kendimizden geçmemiz mümkün olur.
Benlik Tehlikesinden Uzak Durmak İçin
Tam ihlâsa muvaffak olmanın en kolay ve en sağlıklı yolu da, işte bu "biz" havuzunu kavramaktan geçer. ünkü burada bütün şeref "biz"e aittir, bütün şan havuzdaki herkesindir, bütün kıymet bütün fertlerindir, bütün başarı içinde eridiğin sosyal yapının bünyesinin harcını teşkil eder.
Benliğini davası içinde eriten ve sahip olduğu şeref ve makamı, içinde bulunduğu sosyal yapı ile paylaşan Bediüzzaman Saîd Nursî, davranışlarıyla, sözleriyle ve top yekun hayatıyla, tam ihlâsa muvaffak oluşun çağdaş bir modelini teşkil eder. Peygamber Efendimiz'in (asm), "İhlâslı olanlar da büyük bir tehlike üzerindedir." hadisinde işaret buyurduğu büyük tehlikelerden uzak durmanın yegâne çaresi Üstad Bediüzzaman'a göre benliğini "biz" kavramı içinde fedâ etmektir.
Taş Gibi Sözler
Bediüzzaman, tam ihlâsı yakalamanın ve muhafaza etmenin en tehlikesiz yolunun kendi nefsini bu yolda toprak bilmekten, vücudunu Yaratıcısına feda etmekten ve benliğini "biz havuzunda" eritmekten geçtiğini söyler.
Taş gibi bazı sözlerini hatırlayalım:
"Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref, o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mu'cize-i maneviye-i Kur'âniyeye geçmiş biliyorum."1