Şükran Mermer: "İsrail mallarını almaya karşı boykot yapıyoruz; peki İsrail'e mal satmak da aynı kabilden midir Bunu soruyorlar. Ne diyebiliriz"
Elif Yükselten: "Boykot konusunu bir de Risale-i Nur boyutuyla açıklar mısınız Çoğunluk böyle paylaşımlar yapıyor, biz de uygulamaya çalışıyoruz Doğru mu yapıyoruz"
BOYKOT... EN PASİF DİRENİŞ!
Boykot... Evet, en pasif direniştir. Ses vermektir, verebildiğimiz kadar. Destek vermektir, yapabildiğimiz kadar! Tarafını belli etmektir, edebildiğimiz kadar!
Dünya Müslümanlarının kaçta kaçı bu pasif direnişe katılıyor dersiniz Herhalde oran düşüktür; sadece bu duyarlılık kendisine ulaşanlar kadar.
"Haydi boykot yapalım; biz de bu kutlu direnişe katılalım" diyenlerin sayısı sanıyorum çok değildir.
Ben iki milyar Müslüman sayısına göre hesap çıkarmak istiyorum. Sayımız az değil! Ya direnişimiz! Onda hiç iş yok! Direnmiyoruz biz! Sadece konuşuyoruz!
Ama buna da şükür! En azından bu direniş bile inşallah fiili duaya girer. Bu açıdan İsrail'den mal almak da, İsrail'e mal satmak da yerin dibine batsın! İsrail'den gelen, yerin dibine batsın!
BOYKOT SES GETİRMELİ
1908'li yıllarda, İsanbul'da Avrupa mallarına karşı genel bir boykot yapılmış; hamalların da katıldığı bu umumi boykota Bediüzzaman da katılmıştır. Ancak Bediüzzaman sözde değil; gerçek manada katılmıştır. Hatta 31 Mart Savunmasında bu konuyu da almıştır:
"Hammalların, Avusturya'ya karşı (benim gibi bütün Avrupa'ya karşı) boykotları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılâne hareketlerinde bu nasihatın tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını tâdil etmeye ve boykotajlarla Avrupa'ya karşı harb-i iktisadî açmaya sebebiyet verdiğimden demek cinayet ettim ki bu belâya düştüm!"
Kendi boykotunun özünü şöyle açıklıyor Bediüzzaman:
"Siz, Avusturya'ya güya boykot yapıyorsunuz, hem onun gönderdiği kalpakları giyiyorsunuz. Ben ise, bütün Avrupa'ya boykot yapıyorum, onun için yalnız memleketimin maddî ve mânevî mâmulâtını giyiyorum."1
Boykot dediğin gerçek olmalı ve ses getirmelidir.
ÜMMET AH; ÜMMET!
1969 yılında İsrail askerleri Mescid-i Aksa'da büyük bir yangına sebep olduklarında dönemin İsrail başbakanı Golda Meir şöyle der:
"O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanalar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabaha oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz. Zira bu ümmet uyuyan bir ümmettir."