Bediüzzaman kendini neden setretmedi

Ali Demir: "Bediüzzaman kendini neden setretmedi"

Gerçekleri Örtemezsiniz

Bir şeyi bir yönüyle gizlemek istersiniz. Fakat o şey, başka bir yönden kendini ele verirse "Mızrak çuvala sığmıyor" dersiniz. Gizleyemezsiniz. Gerçekleri örtemezsiniz. Gerçeklerin açığa çıkmak gibi bir huyu vardır çünkü. Bediüzzaman kendini olabildiğince setretti aslında. Fakat kendini gizlerken, kendini ele vermekten kendini koruyamadı.

Burdur üzerinden Isparta'ya geldiği andan itibaren on yıl süreyle Isparta'nın ehl-i tarik ve ehl-i kalp insanları tarafından kendisinin beklenen Mehdî olduğu söylendi. Fakat o ısrarla reddetti.

Ehl-i Beyt'ten olup olmadığını bilmediğini, elinde delil olmadığını söyleyerek kendini gizledi. Ömür boyu sakalını kesmekle kendini gizledi. Fakat onu tanıyanlar ne delile, ne sakala takılmadılar.

Sonra Gelecek O Mübarek Zat

Sikke-i Tasdik-i Gaybî'nin girişinde, "Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymettarı olan iman-ı tahkikîyi neşir ve ehl-i imanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmihâ Risale-i Nur'da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı A'zam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazen da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar." diyor ve bir gerçeği gizlese de, itiraf etmeye mecbur kalıyor. Fakat hemen ardından, "Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur'u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek." diyor ve meseleyi "sonra gelecek o mübarek zat"ın üstüne atıveriyor.

Mektubunu bitirirken "elhasıl" kısmında, "O gelecek zatın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor; yanlış olur. Hem hiçbir şeye âlet olmayan Nur'daki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü'minîn nazarında hakikatlerin kuvveti bir derece noksanlaşır.... Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar." diyor. O vazifenin neden Risale-i Nur'da olmadığını güya açıklıyor. Ardından sıkı sıkıya tembih eder gibi, "Onun için, Nurlar'a o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki "Müceddiddir, onun pişdarıdır" denilebilir."1 diyerek mektubunu, işi başka birine atarak, fakat doğru adresin kendisine döndüğünü de itiraf ederek bitiriyor.

Bumerang Gibi