Barla mektuplarında bir güzel kız

AfyonBolvadin'den H. Bahadır Demirel: "Barla Lâhikası'nın 84. Sayfasında, 'Seyda'nın bintü'l-fikri o güzel kıza, Hulûsi ile Abdülmecid'den maadâ her kim bakarsa câiz değildir. Mahrem olanlar da, bu hususta nâmahremdir. Bu gibi kızların dışarıya çıkmaları hiçbir menfaati temin etmediğini ve bilâkis büyük bir mazarratı intâc edeceği ihtimali kavlini Seyda'ya yazsan iyi olur. Eski Said'in hiddeti, yenisinde de vardır. Halbuki Yeni Said, insan oğullarıyla izâa-i vakt etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktizâ ediyor. Her ne ise... Cenab-ı Hak, Hâfız-ı Hakîkîdir.' cümlesinde geçen "Güzel Kız" kimdir"

Barla Mektupları

Risâle-i Nûr'un telifi esnasında; yazılan her yeni risâle, gönül, tefekkür ve himmet ehli kalemlerce derhal çoğaltılıyor ve ilgili çevrelere gönderiliyordu. Gönderilen yeni risâleleri okuyan ve tefeyyüz eden büyük ruhlu insanlar da, yeniden kaleme ve kâğıda sarılıyorlar; aldıkları feyizleri, gördükleri incelikleri, yakaladıkları orijinal tespitleri, ulaştıkları tefekkür nîmetlerini, müşâhede ettikleri hakîkat ışınlarını ve hissettikleri duyguları kaleme alıyorlar, yazıya döküyorlar ve bu yazıları Risâle-i Nûr Müellifi Hazret-i Bedîüzzaman'a bir mektup letâfetinde gönderiyorlardı.

Öyle ki, mektup sahipleri duygularını çok hasbî ve samîmi duygularla yazıyorlar; mektuplarının ileride bir kitap hacminde Risâle-i Nûr'un bünyesinde yer alacağını akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Barla Lâhikası, muhtelif risâlelerin mütalaasından sonra duygu ve terennümlerini yazıya döken muhterem tefekkür ve îmân ehlinin mektupları ile doludur.

Şükürden Aciz Bırakan Nimetler

Serd ettiğiniz cümle; Yirmi Dokuzuncu Mektub'un muhtelif kısımlarını büyük bir haz ve istekle mütalaa eden Hulûsi beyin duygularını dile getirdiği ve Üstadı Bedîüzzaman'a yazdığı bir mektubunda, Abdülmecid Efendi'nin bir cümlesi olarak geçiyor.

Söz konusu mektubunda muhterem Hulûsi ağabey, Yirmi Dokuzuncu Mektubun, çok sıkıldığı bir günde eline ulaştığını; gözlerinin böyle bir nûra, aklının böyle bir derse, hasta vücudunun böyle bir ilâca, mustarip ruhunun böyle bir teselliye ve nihâyet zalim nefsinin (!) böyle bir mânevî terbiyeye çok muhtaç olduğu bir zamanda bu eserin yetişmesinin tesadüfi olmadığını, tam bir rahmet ve inâyet eseri olduğunu beyan ediyor ve eserle ilgili değerlendirmelerde bulunuyor.

Bu emsalsiz eserlere karşı duyduğu manevi zevk ve feyzin binden birini bile arz edemeyeceğini, mazhar olduğu bu kadar büyük İlâhî nimetlere ve manevi ikramlara karşı şükürden âciz olduğunu kaydediyor.