Hayatın her alanında sorumlu davranmak

Hayatın her alanında sorumlu davranmak

Süleyman Gülek

Sorumluluk, kişinin yaptığı davranışlardan dolayı hesap verme yükümlülüğü altında olmasıdır. Bu hesap verme durumu, kişinin yaptığı işlerin sonucunda ödül ya da ceza almasını gerektirir. Bu karşılık maddî veya manevî olabileceği gibi, dünya hayatında ya da âhirette de olabilir. İslâm'a göre insan sorumlu bir varlıktır. Çünkü Allah Teâlâ, insana iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı açıkça göstermiş; bu iki yoldan birini seçme iradesini de onun eline vermiştir. Akıl, irade ve yapabilme gücüyle donatılan insan, özgürce seçim yapabilir. Ancak bu özgürlük, onu yaptıklarından sorumlu kılar. Yani, kişi seçiminin sonuçlarına katlanmak zorundadır. Seçim ve davranışlarının niteliği, göreceği karşılığın da (ödül ya da cezanın) belirleyicisidir.

İslâm'da insanın sorumluluk alanı, Allah'ın emir ve yasaklarıyla belirlenmiştir. Bu sorumlulukların dünya hayatındaki bazı sonuçları, İslâm hukukunun (fıkıh) konusudur. Ancak asıl hesaplaşma ve karşılık, ahiret hayatında gerçekleşecektir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu hesap şöyle ifade edilir: "Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görür." (Zilzâl Suresi, 7-8)

İyilik yapanlar mükâfatını görecek, kötülük yapanlar ise cezasını çekecektir. Kıyamet günü, insanların dünya hayatındaki bütün davranışları en ince ayrıntısına kadar hesaba çekilecektir. O gün, kişinin iyi ya da kötü her ameli ortaya konacak; iyilik yapanlar cennetle, kötülük yapanlar ise cehennemle karşılık görecektir.

Sorumluluğun Temeli: İrade ve Seçim Hürriyeti

İslâm'a göre her insan, aklı ve hür iradesiyle yaptığı işlerden sorumludur. Bu nedenle insan, yaptığı her işte ve söylediği her sözde dikkatli olmak zorundadır. Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulmuştur: "De ki: Herkes kendi yapısına uygun iş yapar. Rabbiniz, kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi bilir." (İsrâ Suresi, 84)

Şayet insan yaptığı işlerden sorumlu tutulmasaydı, dinin emir ve yasaklarının da anlamı kalmazdı. İyilik ile kötülük, hak ile batıl, doğru ile yanlış eşitlenmiş olurdu. Kur'an bu konuda açıkça şöyle bildirir: "O (Allah), yaptığından sorumlu tutulmaz. Onlarsa (insanlar), sorumlu tutulacaklardır." (Enbiyâ Suresi, 23)

Sorumluluğun Ahlâkî Boyutu ve Müeyyideleri

Sorumluluk, kişinin yükümlü olduğu görevleri zamanında, doğru ve eksiksiz yerine getirmesidir. Bu görev anlayışı, hem bireysel hem toplumsal düzeyde disiplinli bir yaşamı ve yüksek bir ahlâkî duruşu beraberinde getirir.

Ahlâkî sorumlulukta müeyyide, yalnızca toplumsal kınama veya ceza değildir. Müminin kalbine yerleşmiş olan Allah korkusu ve âhiret bilinci, en büyük denetleyicidir. İnanç sahibi bir insan, kimse görmese bile Allah'ın her an kendisini gözetlediğine inanır ve her davranışında bu bilinçle hareket eder.

İnancı zayıf olan veya âhiret sorumluluğu duymayan kimseler, toplum baskısı olmadığı sürece kötülükten kaçınmazlar. Oysa gerçek Müslüman, yalnızca insanların değil, Allah'ın da gözetimini dikkate alarak yaşar. Bu bilinçle hareket eden kimse, elinden geldiğince iyilik yapar, kötülükten uzak durur ve topluma faydalı bir birey olur.

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. Devlet başkanı çobandır ve halkından sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır ve ev halkından sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malı üzerinde çobandır ve ondan sorumludur."