Dünya hırsı ve âhiret

Dünya hırsı ve âhiret

SÜLEYMAN GÜLEK

İnsan, yaratılışı gereği bir arayış içinde olan bir varlıktır. Bu arayış, kimi zaman maddi zenginlikte, makamda ya da şöhrette tatmin bulmaya çalışırken; kimi zaman da kalıcı huzur ve hakiki mutluluğun peşinde âhiret inancına yönelir. Ancak modern dünyanın hızlı ve tüketim odaklı yapısına bakıldığında, çoğu insanın bitmek bilmeyen bir hırsla dünya nimetlerine kapıldığını, âhireti ise ihmal ettiğini görmek düşündürücü ve bir o kadar da üzücüdür.

Kur'an-ı Kerim, insanın dünya hayatına olan tutkusunu ve bu tutkunun geçici doğasını çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer: "Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda övünme ve mal ile evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Tıpkı bir yağmura benzer ki, bitirdiği ekin çiftçilerin hoşuna gider, sonra kurur, sararır, sonra da çerçöp olur. Âhirette ise şiddetli bir azap da vardır, Allah'ın mağfireti ve rızası da. Dünya hayatı aldanıştan başka bir şey değildir." (Hadîd, 57/20).

Bu ayet, dünya hayatının geçici ve aldatıcı doğasını bir benzetmeyle anlatır. Tıpkı yağmurun yeşerttiği ekinlerin bir süre sonra solup çerçöpe dönüşmesi gibi, dünya nimetleri de geçicidir. İnsan, bu nimetlerin cazibesine kapılarak asıl hedefini unutabilir. Oysa âhiret, gerçek ve kalıcı yurdumuzdur. Dünya, âhireti kazanmak için bir araç, bir imtihan sahasıdır.

Koşuşturmaca İçinde Unutulan Gerçek

Modern hayat, insanı adeta bir koşu bandına hapseder. Sabahın erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar çalışır, kazanır, biriktiririz. Ancak bu koşuşturmaca içinde kendimize şu soruyu sormayı çoğu zaman ihmal ederiz: "Nereye koşuyorum" Biriken mallar, elde edilen makamlar, sosyal medyada kazanılan beğeniler ya da dünyevi başarılar; ölüm kapıyı çaldığında geride kalacaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu gerçeği ne güzel ifade etmiştir:

"Kul, 'malım malım' der. Ey Âdemoğlu! Yediğinden başka malın var mı ki O yediğinle tükenip gitti. Giydiğin, eskidi. Sadaka olarak verdiğin, işte o senin için kalandır. Gerisi ise fâni olup gider." (Müslim, Zühd, 3).

Bu hadis, insanın dünyaya dair hırslarının ne kadar boş olduğunu açıkça ortaya koyar. Gerçekte insanın malı, sadece Allah yolunda harcadığı ve âhiret için biriktirdiğidir. Geri kalan her şey, bu dünyadan ayrılırken geride bırakılır.

Dengeli Bir Hayat

İslam, dünyayı tamamen terk etmeyi değil, dünyayı âhiret için bir vesile kılmayı öğütler. Çalışmak, üretmek, kazanmak elbette önemlidir ve İslam bunu teşvik eder. Ancak bu faaliyetlerin nihai amacı Allah'ın rızasını kazanmak olmalıdır. Eğer kazanılan mal, makam ya da şöhret, sadece nefsin arzularını tatmin için kullanılıyorsa, insan bir serap peşinde koşmaktadır. Kur'an, bu dengeyi şu ayetle hatırlatır: "Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu kazanmaya çalış, dünyadan da nasibini unutma." (Kasas, 28/77).

Bu ayet, dünya ve âhiret arasında bir denge kurmamızı öğütler. Dünya, âhiretin tarlasıdır; burada ekilen tohumlar, öteki dünyada biçilecektir. Önemli olan, bu tarlayı nasıl işlediğimizdir. Zenginlik de, fakirlik de birer imtihandır. Makam, şöhret, güç ve sağlık da öyle… Asıl mesele, bu nimetleri Allah'ın rızasına uygun bir şekilde kullanıp kullanmadığımızdır.