Asr-ı Saadet'ten günümüze kardeşlik bilinci
SÜLEYMAN GÜLEK
İnsanlık tarihi boyunca toplumları ayakta tutan en güçlü bağ, kardeşlik bilinci olmuştur. Bu bilinç, sadece aynı soydan gelmeyi değil; aynı değerleri paylaşmayı, aynı acıyı hissedebilmeyi ve sevinci çoğaltabilmeyi ifade eder. İslâm tarihinde kardeşliğin en berrak ve en sahici örneği ise Asr-ı Saadet'te yaşanmıştır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine toplumunu inşa ederken öncelikle kalpleri birleştirmiştir. Muhacir ile Ensar arasında tesis edilen kardeşlik, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir dayanışma modelidir. Ensar, evini, malını, imkânını kardeşiyle paylaşmış; kardeşlik kuru bir söylem olmaktan çıkıp hayatın tam merkezine yerleşmiştir. Bu, menfaat üzerine değil, iman üzerine kurulan bir kardeşliktir.
İslâm dinine inanan her insan, mü'mindir. Mü'minler de kardeştir. Kur'ân-ı Kerîm bu hakikati net bir şekilde ortaya koyar: "Mü'minler ancak kardeştir." (Hucurât Suresi, 10) Bu ayet, kardeşliği bir tercih değil, imanın doğal bir sonucu olarak tanımlar. Yani kardeşlik, mü'min için bir lüks değil; sorumluluktur.
Aradan asırlar geçti. Zaman değişti, şehirler büyüdü, imkânlar arttı; fakat kalpler arasındaki mesafeler ne yazık ki kısaldı demek zor. Aynı sokakta yaşayan insanlar birbirinden habersiz, aynı acıya bakıp farklı yönlere dönen kalabalıklar hâline geldik. Oysa Asr-ı Saadet'te kardeşlik, uzakları yakın eden bir bilinçti.
Bugün kardeşlik bilinci; sadece bayramlarda hatırlanan bir kavram olmamalıdır. Mazlum coğrafyalara bakarken, komşumuzun hâlini sorarken, dilimize ve kalemimize sahip olurken kendini göstermelidir. Kardeşlik; sosyal medyada bir paylaşım değil, zor zamanda omuz vermektir. Kardeşlik; aynı fikirde olmak değil, farklılıkları rahmet bilerek bir arada durabilmektir.
Bugün yeniden Asr-ı Saadet'in kardeşlik iklimine dönmeye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Kalplerimizi öfke ve ayrıştırıcı dil yerine merhamet, adalet ve empatiyle onarmak zorundayız. Çünkü kardeşliğin zayıfladığı yerde toplumlar dağılır; kardeşliğin güçlendiği yerde umut yeşerir
Bu nedenle kendi çevremizde kardeşliği yeniden inşa edebiliriz. Bazen bir selamla, bazen bir dua ile bazen de susarak… Unutmayalım: Asr-ı Saadet bir zaman dilimi değil, yaşanabilir bir ahlâktır.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Medine'de tesis ettiğikardeşleştirme sistemi, sadece bir sosyal dayanışma modeli değil, aynı zamandaimanın yeryüzündeki en somut tezahürüydü. Ensar ve Muhacir arasında kurulan bu bağ, bugünün bireyci dünyasında unuttuğumuz bir hakikati hatırlatıyor:Gerçek kardeşlik, menfaati değil, fedakârlığı esas alır.
Asr-ı Saadet'te Kardeşliğin İnşası
Medine'ye hicret eden Muhacirler, evlerini, mallarını ve hatta ailelerini geride bırakmışlardı. Ensar ise, "Kardeşlerinizi evlerinize alın, ihtiyaçlarını karşılayın" emriylemülkiyet anlayışınıkökten değiştirdi.
Hz. Peygamber'in, "Birbirinizi sevmedikçe gerçek imana eremezsiniz" (Buhârî, Îmân, 7) hadisi, kardeşliği imanın bir gereği kıldı. Bu modelde: Paylaşmak, "ben"i değil "biz"i öne çıkardı. Dertler ortaklaştıkça

5