Ayasofya'da ağır tonaj, gözlerde yaş

Ayasofya'nın içerisinde ağır tonajlı kamyonları gördüğümüz o fotoğraf, bu ülkenin yalnızca restorasyon pratiğinin değil, tarih bilincinin, kültürel görgüsünün, medeniyet iddiasının ve kamusal şeffaflık anlayışının ne denli örselendiğini bütün çıplaklığıyla gösteren eşsiz bir belge oldu.

Hasbelkader basına sızmış fotoğraflarla gördüğümüz bu garabet ve akabinde oluşan tepkiler konuya hâkim olsun olmasın herkesin içinde ince bir sızı ve üzüntü bıraktı. Her zamanki döngüyü yaşadık ve gelişen tepkilerden sonra ilgili kurum açıklamaya gerek duydu. Yoksa içeride ne olup bitiyor bilme imkânımız elbette yoktu.

Bakanlığın bu görüntüyü tonaj hesabıyla, zemin katmanlarıyla, "buhar geçişine izin veren örtü" listeleriyle meşrulaştırma çabası, teknik açıklamaların arkasına sığınan bir kültürel körlüğün dışavurumundan başka bir şey değildi.

Değildi zira Ayasofya gibi 1500 yıldır ayakta duran bir yapı sadece statik hesaplara konu şaheser olamaz. Ayasofya'nın biricikliği mekânsal haysiyete, tarihsel sürekliliğe, manevî atmosfere ve bir medeniyetin kendini taşıma biçimine bağlıdır. Tüm bunların ortasında ağır tonajlı bir kamyonun bulunması ne taşıyor olursa olsun ne yapacak olursa yapsın salt teknik bir ihlal değildir; tarihsel bir saygısızlığın, görgüsüzlüğün ve kültürel bir özensizliğin fotoğrafıdır.

Ayasofya'nın bugün hâlâ ayakta durmasının temel nedeni kubbenin altında dolaşan o görünmez gerilim çizgileridir ve bu çizgiler Mimar Sinan'ın Ayasofya'yı bir organizma gibi okuyabilen mühendislik sezgisinin ürünüdür. Sinan, Ayasofya'nın taşıyıcı sistemini yalnız ağırlık- karşı ağırlık ilişkisiyle okumadı. İç gerilimlerin nasıl dolaştığını analiz etmiş, kubbenin ağırlığının dört büyük kemer üzerinden zemine ulaşmadan önce yan payandalara yönlendirildiğini görmüş, depremlerle birlikte yüzyıllarca büyüyüp küçülen mikro çatlak ağlarının hangi kolonlarda yoğunlaştığını tespit etmiş ve bütün bu gerilimin bir noktada değil tüm yapı boyunca aktığını fark ederek bir dış dengeleme sistemi kurmuştu.

İşte ağır bir kamyonun tek bir dönüşü dahi Sinan'ın 16. yüzyılda ölçtüğü ve hesapladığı bu hassas gerilim ağını yerinden oynatabilecek riskler taşır. Taşır çünkü Sinan'ın dengelediği gerilim çizgileri statik değildir. Zamanla yorulan, depremle genişleyen, nemle hareket eden, harcın yıpranmasıyla esneyen canlı bir sistemdir ve bu sistemin bir bölgesine binen aşırı dinamik yük, diğer ucunda hiç beklenmeyen bir mikro kırığı büyütebilir.

İşte her ne önlem alındığı söylenirse söylensin Ayasofya'nın kalbine kamyon saplanmasının en tehlikeli yanı budur: Zemine zarar vermese dahi Sinan'ın yüzlerce yıl önce kurduğu o görünmez gerilim haritasını bozma riski vardır. Ayasofya'nın dengesi en çok da Sinan'ın aklının dengesidir.

Mimar Sinan'ın eliyle yerleştirdiği her taş bugün hâlâ Ayasofya'nın nefesini düzenleyen görünmez bir omurga görevi görür. Mimar Sinan'ın dahi dokunurken titrediği bir mekâna kamyon sokmayı savunmak, yalnızca mühendislikte değil terbiyede, görgüde de yoksullaşmış bir zihnin göstergesidir. Fark da şuradadır; Sinan'ın aklı kubbeyi taşıyordu, bugünün aklı kamyonu taşımaya çalışıyor.

Dünya anıtlarının restorasyon pratiklerine bakmak bile Ayasofya'daki manzaranın vahametini ortaya koymaya yeter. 2019'dan sonra küllerinden yeniden yükseltilen Notre-Dame'ın sürecine baktığımızda katedralin içine bırakın kamyonu, vincş elektrikli forklift dahi sokulmadığını, çatı strüktürünün dış iskeleler üzerinden kurulduğunu, bütün malzeme dolaşımının dar motorlu sistemlere izin verilmeden raylı hafif platformlarla sağlandığını, içeride yapılan konservasyon çalışmalarında elle taşınamayan hiçbir ekipmanın kullanılmadığını, kurşun temizliği ve yapı güçlendirme dahil tüm ağır müdahalelerin dışarıdan yürütüldüğünü, iç mekâna sadece insan gücüyle taşınabilen enstrümanların girdiğini, bütün karar süreçlerinin şeffaf raporlarla kamuya açıklandığını, her aşamanın bağımsız kurul tarafından denetlendiğini, uzmanların uyarması halinde işlemlerin ertelendiğini ve teknik doğruluğun bile mekânsal haysiyeti zedelemeyecek bir üsluba tabi tutulduğunu görürüz.