Türkiye'deki hayatı Materyalist Kemalistlere (mi) bırakıyoruz

Bir önceki yazımızla ilgili bir-kaç serzeniş aldık.Bazı okuyucularımız, yalnızca mevcut idarecileri tenkit ettiğimizi zannetmişler. Hakikatte muhatabımız, Türk Milletine 12 Eylül cinayetini reva gören Kemalistler ve onların global müttefikleriydi. Yani demokrasi düşmanları. Dostun attığı gül incitirmiş. Doğrudur; dindar siyasetçilere ve Müslümanlara da seslenmiştik. Kırk senelik bir fetretin ardından yeni bir sorgulamaya girişmemizi elbette çok görmezsiniz. Sokaktaki halkın birbirilerine bazen söz ile bazen de -çekindiklerinde- gözlerindeki istifhamlarla aynı suali tekrarladıklarının farkında değil miyiz Bu ahlâki, iktisadi, sosyal ve milli felâketin önü nasıl alınacak, diye... Ve sonra, aynalarına yanşayan resimleri bir bir sıralıyorlar. Türk Lirasının başına gelen son felaketle servetlerinin yarısından çoğunu kaybettiklerinden tutunuz, bin seneden beri Kur'an'a bayraktarlık yapmış ecdadımızın mirası üzerinde tepinenlerin ahlâksızlıklarına kadar... Ve iktidar yalnızca susuyor. Kemalistler milletin iki yanını da tutmuşlar. Bir taraftan mukaddesatımızı tüm karelerde tahrip edenler ve bunu da; özgürlük, demokrasi ve insan hakları diyerek millet ile istihza ile icra ediyorlar. Tam onların karşısında bir başka Kemalist gurubu "ahlâk zabıtası" edasıyla hükümetin seyirci kaldığı ahlâki rezaletleri vitrinlerde protesto ederken görüyorsunuz. Arzettiğimiz gibi; dini her karede siyasete alet ederek iktidara gelenler ve iktidarın nimetlerini aralarında paylaşanlar ortalarda görünmüyorlar, anlıyor musunuz Evet, kırk sene uzun bir zamandı... Bu uzunca fetret tünelinde, millet olarak "sorgulama" melekemizi kaybettik. Düşüncesini ifade edemeyen toplumlar, bir süre sonra dikte edilmiş imgelerle düşünürlermiş. Önce bizi tembelliğe ve oradan cehalete tutsak vermişler. Cehaletin tasallutuyla dimağlarımızdaki güzellikler kaybolmuş. Boş beyinler edinince, bakışlarımız da boşalmış. Sonra da, müstebitlerin gösterip de yedirmediği ekmeğin peşi sıra yıllarca koşmuşuz... Ne acı değil mi Hikmeti hürriyetimizle birlikte ihtilâlcilere kaptırınca, temyiz melekemizle birlikte sorgulamayı da yitirmişiz... Yani sorgulamayı bilemeyen ve yalnızca duygularını ölçüsüzce dışa vuran bir toplum olmuşuz... Bu böyle gider mi Son ekmeği ve çorbası çalınan bu milyonlar halâ mutat hayatlarına devam ederler mi Düne kadar kazançlarını DolarEuro ile karşılaştıran memur, bürokrat ve tüccarlar gidişata he derler mi Dünyanın bir köye dönüştüğü şu zamanda, iktisadi felâketin yurdun dört bir yanını sardığı mevsimde; yetişmiş kadrolar, çalışan beyinler ve teknik elemanlar eski Doğu Avrupa halklarının hayatlarını yaşarlar mı Bu böyle gitmeyebilirdi... Ekmek peşindeki milyonlar, geçen seneler içinde hürriyetleri