Nurcuların Çantacı Necmi Ağabeyi

Mevsim hazana dönmüşse yaprak dökümünü durdurabilir miyiz

Ebedi vuslat diyarı için yola revan olanları kim bekletebilir

Yarım asır öncesinin genç fidanlarının, koca çınarlar halindeki vedaları o kadar garip ki...

Teşyi ve uğurlamaya katılamayanlar, onları gittikleri seferden dönüp tekrar bize karışacaklarını hayâl ede dursunlar...

Demokrasimize yönelik 12 Mart'ı taakip eden şiddetli zamanlardı. Ordudaki Marksistlerin komünist ihtilâlini beceremedikleri muhtıra müdahale arası günlerin akabinde devlet; masum, maznun ve ihtilâlci demeden hareket halindeki çok fikirleri nezarethanelere toplamıştı. Merhum Bekir Berk, Gültekin Sarıgül ve daha irçok hareketli dindar insanları Sıkıyönetim idaresi, İzmir Narlıdere askeri hapishanesine toplamıştı. Ortaokuldan liseye geçtiğim bu yıllarda, ben de Güzelyalı'da bulunan İmam Hatip Okulunda talebe idim. İzmir Basmane Tren Garı'nın arkasında, pencereleri oval ve çekici bir Nur dershanesi vardı. Ege'yi nurlandıran bu güzel mekâna, Fettah Medresesi diyorlardı...

Bu Risale-i Nur medresede Yeni Asya Gazetesini taakip ediyorduk. Daha sonra; Risale-i Nur davasındaki yerini ve misyonunu öğrenebildiğim merhum Zübeyir Ağabey'in vefatını, dershanedeki gazetelerden okumuştum. İşte maddi manevi havaların sıkıntılı olduğu bu günlerde, saraciyeci Necmi ağabeyi tanımıştım.

Çantacı da diyorlardı. Çanta, deri malzemeleri eşyaları, polis memurlarının silah kılıflarını ve bavulları, mütevazi dükkanında tamir ederken görmüştüm. Tepecik, Altındağ, Çamdibi ve Koşukavak istikametine giden toplu taşıtların durağına yakın cadde üzeri, bir dükkân... Dükkânın önünde keresteden kalınca bir elektrik direği vardı. Merhum Necmi Ağabey; sıkıyönetim idaresinin Müslümanları sıktığı bu günlerde, Yeni Asya Gazetesini bir lastikle bu direğe, okunacak şekilde düzgünce geçiriyordu. Ve buradan geçen yolcuların birçoğu para vermeden gazete okuyorlardı... Çok hoşuma gitmiş bu manzarayı, yıllar sonra misafir geldiği Almanya'da latif ve tatlı bir muhasebe çerçevesinde kahkahalarla yad etmiştik.

Çantacı Necmi Ağabey Üstadımızın hayatına kavuşsaydı, büyük bir ihtimalle "Serdengeçti" ismini de alırdı. Davası uğrunda korkuyu tanımamış ve tatmamış bir kahraman olarak biliyorum. Risale-i Nur külliyatının ve hatta okuyanların emniyetçe taakibata alındığı bu günlerde, ev sohbetleri dâhil olmak üzere her türlü toplanmayı savcılar; zararlı dernekçilik ve cemiyetçilik çerçevesinde ele alıyorlardı. Polis memurlarına, jandarmaya ve hatta bekçilere mütemadiyen bu istikamette telkinler yapılıyordu. İşte Risale-i Nur ile meşgul olmanın suç olarak lanse edildiği günlerde, Necmi ağabey polis memurlarına Nurları okutuyordu.