Marksist Neoliberalleri aldatan nokta, para ile her maksada ulaşılabileceği fikriydi.
Bu fikir insanlığın tarihi kadar eskiydi... Bu fikir, insanın içine koyulan nefste ve enaniyette kaynağını bulmaktadır. Bu mesele üzerinde felsefecilerle kelâmcılar çalışıyorlar.
19. yüzyılda doğduğu halde, sonraki zamanların üzerinde ölümcül etkilere sahip olan materyalizm/Marksizm düşüncesi, sınıf savaşlarıyla ve ihtilâllerle sosyalizmi dünyanın başına geçirmeyi hedeflemişti. 1920'lerden sonra bir grup Marksist, anayapıdan ayrılarak (Enternasyonalciler bunu ihanet olarak görüyorlar) hürriyet ve kapital ile olan kavgalarını bitireceklerdi. İkinci Dünya Savaşı şartlarından fırsat bularak, "Neoliberal" kimliğiyle görüneceklerdi. Yayınlarımız arasında çıkan "Neoliberaller" çalışması, mevcut kaynakların en genişini teşkil ediyor.
Makalemizde, hürriyeti de bir tarafa bırakıp ekonomiyi ilâhlaştırarak global sermayeyi belli noktalarda ve kontrollerinde toplamak isteyen Neoliberallerin küresel ticareti ve finansı ele geçirme programlarından bahsedeceğiz.
Sürecin tarihçesini, 1830'larda bankalara karşı demokrasi zaferini kazanan Andrew Jackson'ın Amerika'daki mücadelesiyle başlatanları biliyorsunuz. Bankacılığı dünya ticareti ve ekonomisi hususunda farz kabul eden materyalistler ("kapitalist Marksistler" de diyebiliriz); semavî dinlerle ve hayat tarzlarıyla savaşlarında, önce kapitali, sonra fıtratımızı ve nihayet hürriyeti programlarına ekleyeceklerdi. Kur'ân'ın anlaşılmasına çalışan kelamcılar da insandan başlıyorlardı. İnsan Allah'ın muhatabı ve yeryüzüne tayin ettiği halifesiydi.
Kapital üzerinden insanı duygularıyla/düşünceleriyle tahlile yönelen bir grup Marksist, insanın zaafları ve zayıf tarafları üzerinde çalışarak; onu psiko-sosyal cihetleriyle çözmeye çalıştı. Semavî inanışların zıddına, insanı bu cihetiyle tahribe yöneldi. Nefsini keşfettiği ve Yaratıcısının emirlerinin aksine hareket ettirebildiği sürece insanı, maddî arzuları istikametinde kullanabileceğini tespit eden bir kısım Marksistler; hürriyet perdesinde sefahati, ihtiyaç perdesinde israf-tüketimi, değişim perdesinde fıtratı tahribi ve müdafaa perdesinde ise zulmü ve istibdadı; ilmî kalıplarla Avrupa medeniyetine musallat ettiler.
Bu özellikler; Habil'den bu yana insanın hayvanî tarafını tamamlayan şeylerdi. Semavî dinler insanları hayvanlıktan kurtarırken, hayvaniyet cihetini de terbiye etmişlerdi. Neoliberalistler veya sosyal Marksistler veya tahribatçı sivil devrimciler, kapitali kutsallaştırıp ellerindeki imkânlarla dünyayı kapitalden ibaret gösterince de; para, bankacılık ve altın; insanî değerleri çiğneyerek üst basamağa yükseldi.
İman ile küfrün mücadelesi kadar eskiye dayanan insaniyet ile kapital savaşı, medeniyetin harikalarıyla derinleşerek; anlaşılması zor, girift hale geldi. İnsaniyet içinde, paraya ulaşma ölçeğinde akıllılar ve onlara tâbi sınıflar ortaya çıktılar. Yani para hakkında söz sahibi olanlar, zengin-fakir sınıfının yerlerini belirlediler. Materyalistler/Marksistler Amerika ve Avrupa'daki bir kısım eğitim müesseseleri ve oralardan mezunlarıyla oluşturdukları enstitülerle; insanları "efendiler" ve "onlara çalışanlar" olarak sınıflara ayırmış oldular. Önce emeği, sonra da insanlığı çaldılar.

4