İran'a düşmanlık, ümmete düşmanlıktır

Böyle bir yazıyı yazacağımı hayal bile edemezdim.

İran demokrasisi karşıtlarının Humeyni'yi Paris'ten Tahran'a getirdikleri dönemde, bugün Suriye meselesinde İran'a düşmanlık eden bir kısım Siyasal İslâmcıların, o zamanın meydanlarında attıkları sloganları hüzünle hatırlıyoruz: "İran, Afganistan... Sıra sende Müslüman..." Hepsi İranî ve Humeynici idiler, İngilizlerin himayesindeki HTŞ muhibbanlarının... Günahıyla-sevabıyla Beşar'ın emperyalistlerle (ABD, AB ve İngilizlerin destekledikleri Neoconlarla) mücadelesindeilişkisinde on küsur senelik dönemi bitti. Bu dönemin tahlilini; zihinlerin kin, intikam, mağduriyet, hipnoz, adaletsizlik ve gurbet acısı ile karmakarışık olduğu şu zamanda yapamayız. Bir de yakın tarihin hadiselerini, ruz-u mahşerde şahitlik yapacak şekilde doğruca bilmek de gerekiyor. Görmeyenler de, ahirete iman kanaatleriyle mukni olmalılar...

Evet, meselemiz İran... Ve Havuz Medyası'ndaki bazı gazetecilerde deprenen İran adaveti damarları... Kendi geçmişlerini inkâr edercesine... Millî Gazete'nin, Yeni Devir'in ve Yeni Akit'in arşivlerini tekzip edercesine... "Dün dündür, bugün bugündür" dercesine... Siyasetin dine âlet edilmesine, devlet idarelerine ihtilâl ile müdahale edilmesine ve siyasetli dinî cemaatlerin menfaatleriyle ümmeti bölmelerine daima itiraz etmiş Nur Talebelerinin; İran, Humeyni ve İslâm Devrimi(!) hakkındaki fikirleri, Yeni Asya'nın arşivinde bulunduğundan, rahat ifade ediyoruz.

İran meselesine üç noktadan bakmak istiyoruz. En iç daireden başlayarak... Müslüman bir ülke... Bediüzzaman, ümmetin içindeki Şia ile neo-Selefî çizgilerin, hürriyet ortamında ifrattan ve tefritten kurtularak itidale geleceklerini müjde ediyor. İslâm tarihi boyunca, Müslümanların ittihadına zararları olmuş bu iki kanadın zamanımızdaki tahlili, elbette geçmişten farklı olacaktır. Âhirzaman döneminde, deccaliyetin dünyanın ekseri ülkelerini gayr-ı meşru usullerle hegemonyasına alıp insanlığı hayvanlar gibi boğazladığı ve insanlığın değerlerini ayakları altında çiğnediği şu dehşetli zamanı, Şia'nın ve neo-Selefîliğin Birinci Dünya Savaşı öncesindeki şartlarıyla değerlendirmek, hamakatiyle düşmana yardım etmek manasına gelir.

Risale-i Nur talebeleri olarak demokrasiyi esas aldığımızdan, mevcut İran rejimini müdafaa edecek değiliz. Fakat "Türkiye'mizde Marksist Kemalistlerle masonların hedefi olan İran'a, bir Müslüman olarak nasıl davranacağız"sorusu önemli... Küresel düzeyde, neoliberallerden para alarak dünyanın önemli merkezlerinde İran rejimi aleyhinde nümayiş yapanlara destek mi vereceğiz Yani neoliberallerle mi olacağız Veya neoconların küresel ihtilâllerine karşı; gelenekleriyle, tarihleriyle ve inançlarıyla kahramanca mücadele eden İranlılara karşı Troçkici Marksistlerin yanında mı olacağız Çünkü üçüncü bir alternatifimiz yok. Mısır'da neoliberallerden bir buçuk milyar dolar alıp partileşen bir kısım İhvancı'ların ve neo-Selefîlerin başımıza getirdikleri felâketi unutmadık. Hafız Esad'ın HamaHumus intikamını oğlundan almak üzere, yine bindiğimiz neocon (Trump itiraf ediyor ki bu örgütler Amerika'da kuruldu) dolmuşuna binerek komşularımızladindaşlarımızla mücadeleye mi girişeceğiz Buna karar vermemiz lâzım.