İntihar ve acılar üzerinden İslâmiyete saldırı

Elazığ'dan Faik Akgün'ün GÜNIŞIĞI Gazetesi'yle dünyaya servis ettiği haberin, önceden hazırlanmış özenli bir çalışma olduğunu medyamızda takip ettiğimizden, "Enes Kara intiharının bireyselliği" üzerinde duranların samimî olmadığını söylemiştik.Sol medyanın bir taarruzu olan bu proje başarıya ulaşamadığından, "... bir deneme projesi" olarak basın tarihimizdeki yerini elbette alacaktır. Solun medyadaki amiral gemileri isimlerini değiştirseler de; kadrolarının, stratejilerinin ve semavî dinlerle ilgili düşüncelerinin değişmediğini, hem köşelerindeki ifadelerinden ve hem de yapılan açık oturumlardan görmüş olduk. İslâmiyet'e hizmet eden bütün cemaatlere ve özelde Said Nursî'ye ve Nurcular'a iftira eden Marksist kökenli ve bir kısım mason gazetecilerin Risale-i Nur'u okumamaktaki ısrarlarına maalesef bir daha şahit olunca, bil mecburiye yazmak durumunda kalıyoruz. Baskıyı, tahakkümü, istibdadı, diktatörlüğü ve ümitsizliği İslâmiyet'e mal etmeye çalışanların ne dünyaya ve ne de önlerindeki kitaplara bakmadan fikir yürütme hastalıkları, Kemalizm'in Türkiye Marksistlerini içine düşürdüğü "acınası manzarayı", bir kez daha gösteriyor. İslâmiyet'in içine doğduğu toplumlardan; istibdatı, anarşizmi, kaosu, perişanlık ve fukaralığı ne kadar kısa sürede kaldırdığına hem tarihte, hem günümüzde ve hem de dünyada milyonlarca şahit ve delil var iken; Türkiye'deki bazı sol gazetecilerin inadî bir cehaletle taassup içinde doğruları tersyüz etmedeki başarılarını tebrik etmemek elbette elde değil. Yalnızca Batılı kaynaklardan İslâmiyet'in ortaya çıktığı ve bilhassa ilk otuz senede başardığı sosyal değişimi filozof Shebol, büyük hukukçu Bernard Shaw ve büyük siyaset adamı düşünür Prens Bismarck gibi âlimlerin eserlerinden öğrenebilirlerdi. Biliyorsunuz Türkiye solunun bakışları; Marksist felsefesinin çıktığı Kuzey ve Kuzeybatı Avrupa'ya takılı kaldığından, başka istikametlere bakamadıklarından, Avrupa'nın bu meşhurlarını salık veriyoruz. Türk Milletinin değerlerine düşman bu beylerin cehalet ve inatlarına "taassup da" eklenince, Türkiye'mize kısmî hürriyet ve demokrasinin nasıl geldiğini de araştıramıyorlar. Said Nursî ve Nurculuk denildiğinde hürriyet ve demokrasinin; komünizm ile Kemalizm mevzubahis olunduğunda diktatörlük, anarşizm ve fukaralığın akla geldiğini de bilemiyorlar. Said Nursî'nin İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki mektuplarını, mahkeme müdafaalarını ve basın açıklamalarını okumuş olsalardı, onun Türk Demokrasisine büyük fedakârlıklarla yaptığı katkıyı mutlaka okurlardı. Sol medyanın din karşıtı telâkkisi hurafelerle örülü görünüyor. Tabular, taassuplar, körü körüne bağlanmalar ve yanlış düşüncelerini korumadaki mantıksız müdafaalarını okuyunca, bilhassa liberal solcu gazete ve medyanın AKP'ye yaptıkları büyük destek ve servisi daha yakından görüyoruz. Zira AKP'liler de Said Nursî'ye ve Nurcular'a hücum ediyorlar. Onun meşrûtiyetin ilânındaki rolünü Sultan Abdülhamid'e düşmanlık olarak değerlendiriyorlar. Bu meşum hadise, Kemalist ve Marksistlerin Nurcuların;