Elbette ki yalnızca yazarları değil, medyanın her neviyle AKP'yi tenkit edenleri kastediyoruz.
Bu yazıdaki ikazlarımızla, muhalefetteki doğru üslubu aradığımızdan, inşaallah sevdiklerimizi ve demokrasi aşığı insanlarımızı üzmemiş oluruz. Fakat sözün doğruluğu kadar; hikmete uygun, zamana uygun, muhataba uygun ve mevcut delillere uygun olması da önemlidir.
Hükümetin 23 senelik iktidarda kalma başarısının arkasında R.Tayyip Erdoğan'ı arayanlar, ülkede olup bitenleri AKP karşıtlığıyla sınırlayanlar, sene-i devriyesi yaklaşan meşhur 12 Eylül İhtilâli'ni küçümseyerek siyasette çare arayanlar ve Türkiye'mizin global bir projenin parçası olduğunu görmekbilmek istemeyenler, bize göre mevcut hükümete dolaylı olarak destek sağlıyorlardır.
Turgut Özal'ı Karl Popper, Hayek ve Freedman ekibi bilerek desteklemişlerdi. Üçer aylık seanslar halindeki ABD entegrasyon çalışmaları, Özal'ın yanına verilen yardımcıları, ihtilâlin ekonomi şefi yapılması ve daha sonra da diğer siyasîleri hapsederek meydanı yalnızca ona bırakmaları göstermişti ki, Özal küreselcilerin bir çalışanıydı. Tıpkı Helmut Kohl gibi... Bu tür liderlerin her türlü ihtiyacı önceden karşılanır. Yetmiş sente muhtaç ülkenin çocukları, ihtilâlden sonra ithal Marlboro sigaralarını tüttürmüşlerdi. Yolu olmayan köylere, elektrik direkleri katır sırtında taşınarak Özal'ın TV'sinin düğmesi açılacak ve dindarlara TV açtırılacaktı... Bu, hakikatte mümkün değildi. Fakat global proje bunu mümkün kılmıştı. Ve bu dönemde kimsecikler, Özal'ın asıl patronlarından bize bahsetmediler. Özal'ı destekleyen küresel sermayeden, felsefesinden ve güçlerden ne devletlilerimiz ne de onlarla çalışmayı cihad kabul eden bazı dinî cemaatlerimiz...
Gelelim 2000'li yıllara... "Yeşil sermaye" tiyatrosu. Zavallı Jet-Pa... Ne kadar oynamıştı. Ve sonra dünyaya alıştırılmış dindarların AKP etrafında dünyevîleşme serencamı...
Demokrasi yok, kaide yok, adalet yok, dünyanın gidişatından haber yok... İşte bu "yok"larla etrafı çevrelenmiş, ANAP'tan biraz daha dindar(!) yeni hükümet... Proje aynı... Patronlar aynı... Yol-yordam aynı... Yalnızca çayın demi artırılmıştı... Açık sarı zemin üzerindeki ANAP'ın rengi, AKP ampulüyle biraz daha koyulaşmıştı... İşte turuncucuların rengi... Önce maddî-manevî rüşvetler... Yeşil Sermaye'ye alıştırılmış bazı dindarlar, yonca tarlasına dalan aç koyunlar gibi AKP ile dünyaya dalmaya başladılar. Demokrasi ve barış paktı olan AB'ye öyle şirin ve yakın davrandılar ki... Doğu'da Kürt baharı başlamıştı. Marksist Kürt Partisi, Avrupa Yeşilleri'nin de yardımıyla ülkenin en ücra kasabasına kadar teşkilâtlandı... Milyarlarca dolar... "Nerden" diye kimse sormadı... Ve 2010'dan sonra; Özal gibi Neoliberallerin has elemanı Kemal Derviş'in kanunlarda yaptığı değişiklikler referandumlarla tamamlandıktan sonra, global sosyal Marksistler, üzerlerindeki demokratik ve dindar gömlekleri çıkarmaya başladılar. AKP'nin iktidarını cihad farzederek koşuşturanlardan başladılar... Malum hikâyeler... AKP'nin zalim ve vahşi canavarlara teslim olduğunu kabullenenler, "gayr-ı meşru muhabbetin cezası" dediler... Diğer dinî cemaatleri de; "kırk katır mı kırk satır mı" misali esir aldılar.
Bu kuvvetin AKP'ye ait olduğunu iddia edenler milleti yanılttılar. AKP idarecilerini hedefe koyarak, milletin küresel deccaliyet projesini görmesini engelleyenler, Tayyip Bey'e kuvvet verdiler... AKP'nin bilmecburiye ve fakat yersiz yerlerde dağıttığı rüşveti milletin gözüne sokanlara karşı bu eserleri inkâr edenler hakikati incittiler. "Zaman" grubu aldatılmış ve bedelini de ödüyorken, bu grubun tamamen masum olduğunu iddia eden muhalifler de iktidara bilmeden kuvvet verdiler.