İhtilalcilerin demokrasi davası olur mu

İhtilal kelimesi ile demokrasi zıt manalara giderler. Tıpkı istibdat ile hürriyet gibi

Birisinin olduğu yerde diğeri barınamaz. Türkiye'mizin yarım yamalak demokrasisinin 12 Eylül 1980 de sivil Marksistlerle Kemalistlerin işbirlikleriyle idam edildiğini, önceki yazılarımızda belirtmiştik. Zira bu meş'um ihtilal, demokrasinin kalbi olan meclisi kapatmakla kalmamış, tekrar gelmemesi için partileri kapatarak idarecilerini tam yedi sene rehin almıştı. Ta ki onlara karşı ABD ve Avrupa'daki Neoliberalleri nin programlarını ülkeye hâkim kılana kadar.

Yine önceki yazılarımızda; ANAP ile AKP'nin, tıpkı Uzanlar'a kurdurtulan GENÇ Parti gibi ihtilâl ürünleri olduklarını belirtmiştik. Zira zahiren ellerinde imkân olduğu halde 12 Eylülün bütün programlarını devam ettirdiler ve ihtilal anayasasıyla devleti idareye devam ediyorlar. İhtilal anayasasını seve seve uygulayan bir hükümetin ihtilâl mahsulü olmadığını iddianın mantık yoksunluğu olduğunu da biliyoruz. Bu yazıda üzerinde durmak istediğimiz hakikat ise; iktidardaki müstebitlere demokrasi için alternatif olduklarını iddia eden muhalefet partilerinin bu önemli esası göz ardı etmeleri hususudur. Hem ihtilâle itiraz ve hem de, geçen kırk küsur senelik zamandaki siyasi hadiseleri " demokrasi varmışçasına" değerlendirmenin de mantıksızlık olduğunu kabul etmeliyiz. Zira hem bazı partilerden ve hem de bazı cemaatlerden şu hususu çok işitiyoruz. "... ihtilale karşıyım ama ANAP veya Özal'ı da benimsiyorum... Hatta Tayyip Bey'in de ilk zamanlardaki icraatları güzeldi..." Her ilmin, işin ve hatta ibadetin belli kuralları, prensip ve şartları vardır. O şartlar yerine getirilmediğinde, hepsi battal olurlar... Tıpkı İman ve İslam'ın şartları gibi demokrasinin de şartları vardır. İbadeti bozan şeyler vardır. Abdestsiz namaz kılmak veya namazda hadesin vukuu ibadeti bozduğu gibi; demokrasilerdeki meclislerin yasama yetkileri, yargının bağımsızlığı, muhalefetin varlığı ve vekilin temsil hakkı ortadan kalktığı anda, demokrasi de bitmiş olur.

Demokrasiye inanmadan parti kurarak siyasi arenalara çıkanlara "demokrasi münafığı" demenin yanlış olmayacağını düşünüyoruz. Yani demokrasiyi ictimaî bir itikad olarak kabul etmeyenlerin ihtilâlcilerden farkı kalmıyor. Allah göstermesin; gücü eline geçirdiği anda bütün irade ve hürriyetlere son verecektir, demektir.

İslâm âlemindeki cehaletin yol açtığı fukaralık ve fukaralığın da tahrip ettiği ahlâkla sosyal hayatımızı kaosa çeviren Müslümanların din adına yaptıkları fecaatleri görüyoruz. Demokrasinin; başta siyasilerimizce ve daha sonra bu siyasileri destekleyen halkımızca öğrenilip doğru yaşanmamasından da sosyal kaosları yaşıyoruz. İlginç olan yanı ise; müstebitlerin bu cehaletimizden yararlanarak kırk küsur seneden beri bizi şu labirentlerde tutsak tutmaları değil mi Yani; dünyamızı güzelleştirecek demokrasiyi de, ahirette bizi kurtaracak İslâmiyeti de bilemiyoruz. Hoş olmayan ciheti ise; cehaletimizi başkalarına bilgelik olarak pazarlamaya kalkışıyoruz.