Göçler ve Marksist cereyanların kayıkçı kavgası

Hayat bir mücadele miydi, yoksa yaratıcının gözetiminde bir yardımlaşma mıydı

Dinsiz Avrupa felsefesinin durduğu yeri çoğumuz biliyoruz. O menhus dünya görüşünün mahiyetini, Said Nursî Birinci Dünya Savaşından bu yana eserlerinde, farklı münasebetlerle ifade ediyor. Yaratılanlar adedince farklılaşan Yaratıcının zatî sıfatlarını inkâr eden felsefenin; kuvveti, güzelliği, aklı, menfaati ve şehveti ilâhlaştırması, Habil/Kabil'le başlamış ve kıyamete kadar devam edecek.

Hayatı mücadele bilen Marksist Küresel cereyanlar; dünya tamahıyla Yahudi'yi, sefahatin sevkiyle hazcıları ve Avrupa'nın vahşi geleneğiyle emperyalist artıklarını yanlarında müttefik görünce; yaşlı dünyamızda ölümcül dönüşümler başlamış. Daha önceki yazımızda Cihan Harplerini milât göstermiştik. Fransız İhtilâliyle bu süreci başlatanlara da itirazımız olmayacaktır. Biz; araştırmacıların, tarihçilerin, edebiyat ve felsefecilerin üzerinde çokça durdukları hadiseleri, ilgili araştırmalara bırakacağız.

Tarihçiler, Cihan Harbinin Versay anlaşmasıyla bitmediğini, Bolşevik destekli İngilizlerin Almanlara zorla imzalattıkları ağır şartnamenin, İkinci Dünya Savaşının esas sebebi olduğunda müttefiktirler. Bir barış anlaşması ki; neticesinde altmış milyon katledilsin ve bir kıta baştan sona bombalarla tahrip edilsin... Savaştan önce ikiye ayrılmış Küresel Marksistlerin; savaştan sonra değişen dünya şartları, millî devletlerin doğuşu ve gelişen hürriyetlerle; öncülüğü küresel sosyal Marksistlere (Neoliberallere) verdiklerine şahit olacaktık.

Münkir, münafıktan üstün tutulur. Zira kimliği açık kâfirle, belli meselelerde anlaşma olabilir. Troçkiyi esas alan Enternasyonal sosyalistler (İhtilâlci küresel Marksistler) ekseriyetle askerî, diplomasi ve istihbarat yoluyla tahribatlarını yaparken; sosyal Marksistler gelenekten ayrılarak hürriyet ve kapital tarafına geçtiler. Düşünce ve hedef olarak Enternasyonalcilerle beraber oldukları halde, farklı metotlar kullanacaklardı. Burjuvayı dinsizleştirme cihetine giderek, Lenin ve arkadaşlarının metazori yaptıkları değişimleri; insanın mahiyetini (menfi) çözerek sivil yapılar içinde gerçekleştireceklerdi. İnsaniyetin şehevanî ve aklî cihetlerine müdahale ile başta kadını, aileyi, genel ahlâkı, üretimi, iktisadı, çevreyi ve daha doğrusu; insanı bozarak Marksizmin gizli hedeflerine kontrollerindeki kapitalin, bazı millî devletlerin, haris Yahudilerin ve sefâhete meftun gençliğin yardımlarıyla yürüyeceklerdi.

Küresel Göçleri menfi değişimler ve çıkardıkları savaşlarla tetikleyen bu egemen cereyanları, birbirleriyle savaşırlarken de görebiliyoruz. Türkiye'deki neocon Kemalistleri cephe gerisine püskürttükleri Ergenekon meseleleri ve karşı devrimi 15 Temmuz'la yaşamaları gibi... Nitekim (Avrupa'da) iktidarlarının zirvesindeyken, Amerika'dan çıkan Trump fırtınasıyla sarsıldıklarında; iki cereyan hem Ortadoğu'da, hem Ukrayna ve İran meselesinde sırt sırta verdiler. Millî devletlerin kurulu düzenlerine laiklik, hürriyet, değişim ve san'at maskeleriyle sızmış Neoliberallerin tahribatlarının tarihçelerine, ciltlerce kitap gerekiyor.