68 kuşağının militan akademisyenlerinden ve Popper'ın "Açık Toplum ve Düşmanları" kitabını tercüme eden Prof. Mete Tunçay'ın ölümü üzerine, Enternasyonal Sol'un gayretiyle mevzu tekrar gündeme geldi.
Viyanalı meşhur Yahudî filozof/iktisatçı Popper'ın cilasız hayatını ilk olarak Yeni Asya yazmıştı. Marksizm'e getirdiği tenkitlerinden hürriyetçi ve hatta demokrat zannedilen Popper'ın; Marksist, demokrasi düşmanı ve sosyal Marksist kimliğinin gizlenmesinin sebebi neydi Temelde komünizm değerlerini benimsemişti.
"Açık Toplumcunun" (Popper'ın), Marksizm'in ve türevlerinin (Kemalizm'in, Baas'ın ve diğer müstebit rejimlerin) kapalılıklarıyla savaşırken neyin peşinde olduğunu da söylemediler. Dünya görüşü, temel değerleri, ahlâk telâkkisi, adalet anlayışı ve insana bakışı; muasırları materyalist muasırlarından ne kadar farklıydı
Veya şöyle soralım: Onun demokrasi anlayışında semavî dinlerin yeri neydi
Semavî ahlâklara inkârcılardan farklı mı bakıyordu
Sıradan bir kapitalist miydi, yoksa kapitalizmi hürriyetle sosyalleştirmeye çalışarak Marksizm'e entegreye mi çalışmıştı
Önceliği insan mıydı, yoksa kapital mi
Karl Popper fert görünse de, Marksizm'i hürriyet sosuna bulama cihetiyle; demokrasiye ihanet etmiş sapık bir mezhebin kurucusu... Zamanındaki Neoliberallerin sözcülüğünü düşünce boyutuyla üstlendiğinden, bir şahs-ı manevîyi temsil ediyor. Londra Ekonomi Mektebi'nde bizatihi yetiştirdiği talebeleri, dünyayı kaosa ve felâkete götüreceklerdi. (George Soros, Thatcher...)
Marksizm'i; kapitalizmi, hürriyetçiliği ve demokratik sistemleri kullanarak dünyanın tüm sosyal hayatına hâkim kılmaya çalıştığını gizleyerek; istibdatlardan kaçanları âdeta kandırdı. Köşemizin darlığından, bu Marksist feylesofun demokrasi münafıklığına, Türkiye demokratlarını şaşırtmalarına ve sosyal hayatımızda sebep olduğu dehşetli birkaç yaraya işaretle yetineceğiz...
Bu konuyu boyutlarıyla anlayabilmemize yardım edecek, (Yeni Asya Neşriyat'tan çıkmış) Neoliberaller araştırmasında; Popper'ı; komünizme, Kemalizm'e, Maoizm'e, diktatörlere, askerî idarelere ve geleneksel millî rejimlere karşı mücadele çizgisine getiren saikin demokrasi olmadığını; belki o rejimlerdeki kapalılığı giderdikten sonra; sermayenin desteğiyle "Sosyal Marksizm" diyebileceğimiz düşüncelerini (Neoliberalizmi) hayata geçirme fikri olduğunu; son elli senede cereyan eden hadiseler gösteriyor.
Doğru demokrasiyi Bediüzzaman'dan öğrenenler, Risale-i Nur'un hürriyet ölçüleriyle Popper ve yoldaşlarının gizledikleri maksatlarını görebilirler. Said Nursî'nin Kur'ân'dan iktibas ettiği meşrutiyet/demokrasi düşüncesi; Popper'a nefis ve arzular üzerinden sosyal hayatın kapılarını açacak, Herbert Marcuse pratiğinin, "medeniyetleri ateşe veren" "cinsel devrim"ini, bütün kodlarıyla açığa çıkarmaktadır. Onların "Açık Toplumculuklarından" ziyade, demokrasiye ihanet cihetine bakacağız.
12 Eylül sürecinde halka dindar tanıtılan ANAP ile AKP'nin propagandalarından, binlerce icraatına bir tetkik yapılsa, süreçteki bu mektebin izleri görülecektir. Popper'ın 1945'te kaleme aldığı ve Tunçay'ın 1967'de tercüme ettiği "Açık Toplum ve Düşmanları" kitabının, Türkiye aydınının ve bilhassa hürriyetçilerinin üzerindeki etkilerini de şimdilik yazmıyoruz. Marksistlerin paravan derneklerine (Türk Siyasî İlimler Derneği) Amerikalı Neoliberallerden sağlanan fonlarla ülkeyi 1971 kaosuna getirenleri de deşifre eden mütercim, yaptığı icraatın farkındadır.