Cumhuriyet elbisesine bürünmüş diktatörlük

Hakiki cumhuriyet ile isim ve resimden ibaret cumhuriyet giysileri içindeki komita diktatörlüklerinin farklarını anlatmaya çalışan tüm meslektaşlarımıza teşekkür ile başlayalım.

Birinci Meclis ile devrimci ikinci meclisin demokrasi karnelerini karşılaştıranlara da selam olsun.

Zira cumhuriyet halkın iradesi ise; İkinci Meclisin tayin ile oluşturulduğu ve cumhurun olmadığının hatırlanması gerekiyordu. Milletin veya halkın iradelerini temsil etmeyen tek parti rejimlerine cumhuriyet dediğimizde; Lenin ve Troçki'nin Rusya topraklarında kurdukları şekli cumhuriyetlerden ta sosyalist Baas rejimlerinin Arap Dünyasında kurdukları diktatörlüklere kadar, hepsine cumhuriyet dememiz gerekir.

Eğer cumhuriyeti demokrasi manasıyla kabul edeceksek, elbette cumhuriyetimizin yüzüncü değil, 115. Sene-i devriyesini kutlamamız lâzımdı. Yani 23 Temmuz 1908'de Osmanlı'da başlayan; hem mebusan ve hem de senato manasını yüklenmiş meclisin açılış tarihi, demokrasimizin başlangıç tarihi sayılmalıydı. Cumhuriyetimizin henüz demokratikleşemediği, meclislerimizin millet iradelerine el koymuş reislerden henüz kurtulamamışken; açlık sınırının çok altında yaşayan halkımızın vergileriyle cumhuriyet adına yapılan israflı yüzüncü yıl gösterilerinin millette meydana getirdiği zihni karışıklıklar ve Müslüman halkımızın İsrail zulmüne gösterdiği tepkileri cumhuriyet bayramı kutlamalarıyla entegre edilmeleri, siyasi kafalardaki karmaşayı şiddetlendirdi.

12 Eylül ihtilâlinin mahsulü AKP'yi; cumhuriyet kutlamalarında M. Kemal'e yeteri kadar önem vermediğini ileri süren muhalefet liderlerinin de, cumhuriyet meselesinde iyice müşevveşiyete düştüğünü görüyoruz. M. Kemal'in başkanlık ettiği meclisin demokratik olmadığını, tek adam diktasına dayandığını ve millet iradesinin o dönemde rafa kaldırdığını (ANAP ve AKP döneminde olduğu gibi) söylemekten aciz olanların demokrasiye çalışmaları çok zor görünüyor. Bilhassa Muhalefet liderlerinedir, bu sözümüz. Maksadınız demokrasi değilse, niçin parti kurdunuz, demezler mi 12 Eylülcü AKP'nin, küresel neoliberal çetelerine dayanarak devlet düzenini paçavraya çevirdiği şu dönemde korkulacak bir şey mi kaldı Veya şöyle diyelim... 12 Eylülün en baskıcı döneminde ve M. Kemal'e saygıyı ibadet ile karıştıran cuntalar zamanında Merhum Süleyman Demirel'in seslendirdiği demokratik cumhuriyeti; insan olmanın tartışıldığı şu zamanda haykıramayanlar ne cumhuriyetçi ve ne de demokrat asla olamazlar, kanaatindeyiz... En azından; Türkiye demokrasisinin prangaları hükmündeki "İlke ve İnkılapları" tartışmaya açabilirsiniz.

1917 St. Petersburg Bolşevik ihtilâlinin kurduğu cumhuriyetlerden eser kalmadı. Arap Dünyasındaki Baasçıların cumhuriyetleri de halklarına ölüm ve yokluk getirerek mahşere yürüdüler... Anladım, Çin Halk Cumhuriyeti diyeceksiniz... Şu hakikati tekrar hatırlatalım. Global sivil Marksizm'in, kendi gelecekleri için işbirliği yaptığı bu cumhuriyetin de günleri sayılı... Çin Halkı'nın Neoliberallerin bunca entrikalarına (covid-19, sermayeyi bu ülkede saklama gayretleri ve suni ABD-ÇİN ticaret savaşları gibi) dayanabileceğini sanmıyoruz.